Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
50. Canımızın gül bahçesi, sizsiz gül bitirmesin!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilSt
(c.1, 140)

• Siz bulunmadıkça dünyada derdimize derman bulunmasın. Siz olmazsanız .ölüm gelsin, bizi bulsun. Sizsiz hayatı ben ne yapayım? Sizsiz can da olmasın,istemem.
• Açıkların gönülleri; sizden başka hiç kimse aydınlanmasın, nurlanmasın. Canımız1gül bahçesi, sizsiz gül bitmesin, bitmiş olan gülleri de sizsiz gülmesin kokmasın.
• Akıl görünmez gizli bir padişahtır, Gökyüzü de, sanki onun çadırıdır. Siz olmayınca bu padişahın tacı da olmasın, tahtı da, çadırı da!
• Askı, aşıklara şarap dağıtırken gördüm de ona dedim ki: "Sevgili olmadıktan sonra şarap ne işe yarar? Canımız şarabı da, sakiyi de görmesin."
• Sevgilim, ölü canlara :siz Hz. îsa'nın nefesi gibisiniz. îstediğiniz zaman onları diriltebilirsiniz. Fakat siz yoksanız hiçbir şey olmasın. Ne saltanat olsun, ne Mısır olsun, ne de Yusuf-ı Kenan...
• Biz bugün Şemseddin'in aşkı ile pek hoşuz, yüzümü altın gibi sararttım, dedim ki: "Sevgili olmadıktan sonra dünyada altın madenleri de olmasın."
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
51. Bir gül bahçesine benzeyen yüzün ebedî olarak ter ü taze kalsın.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c. I, 139)

• Ey bızim canımıza rahat ve huzur veren sevgili; bedenin hastalık görmesin,bütün hastalıklar senden uzak olsun. Ey bizim gören gözümüz, kem göz de senden uzak olsun.
• Ey ay yüzlü sevgili senin sıhhatin, yalnız bedeninin sıhhati değildir. Canın cihanın da sıhhatidir. Sen, hasta olursan, can da, cihan da hasta olur. Ey ayüzlüm. bedenin sıhhatte olsun
• Ey bedeni cana benzeyen, can gibi olan sevgili, bedenin afiyette olsun.iyilik gölgen başımızdan eksik olmasın.
• Bir gül bahcesine benzeyen yüzün ebedî olarak ter ü taze kalsın. Çünkü orası gönlün dolaştığı yerdir. Bizim çayırımızdır, bizim ovamızdır.
• Hastalık, senin güzel bedenine gelmesin de bizim canımıza gelsin; gelsin de bizim canımız senin hastalığınla akıllansın.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
52. Sen gelince, bedenimin her zerresi neşelenir.
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.1, 141)
• Bütün dostların taş gibi değersizdir de, sen neden mercan gibisin? Gök hepsine karşı beden gibidir de, seninle canlanır, hayat bulur; bu neden böyle oluyor?
• Sen geldiğin zaman bedenimin her zerresi neşelenir, heyecana kapılır, el çırpmaya başlar. Fakat sen gidince de hepsi ağlamaya, feryat etmeye başlar;, bu neden böyle oluyor?
• Hayalin gönlüme gelince, bedenimin her zerresinin dudağı güler, fakat sana düşman olanlara karşı da her zerrem diş olur, her zerrem diş bilemeğe başlar. Sevgilim bu neden böyle oluyor?
• Senin kaşın, gözün, senin yüzün ve yüzünde benin olmayınca, bu akıl ümmî olur, okumayı yazmayı unutur, bilmez olur. Fakat senin güzel yüzünün hatlarını görünce, yazıları okumaya başlar. Bu neden böyle oluyor?
• Bedenim, canıma; "Onun aşkını bırak, onun peşinde koşma!" der durur. Can da bedene der ki: "Ab-ı hayat kaynağından çekinmek akıl karı mıdır?" Bu neden böyle oluyor?
• Senin yüzünde peygamberin güzelliği, Allah'ın güzelliği var. Böyle olunca, can nasıl olur da sana iman etmez?
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
53. Dün gece bir yıldızla sana haber gönderdim.
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat ft
(c.I, 143)

• Dün gece bir yıldızla sana haber gönderdim. "Benden o ay yüzlü sevgiliye selamlar götür!" dedim.
• Secde ettim de, dedim ki: "Bu secde, göğsü güneş gibi parlayan o güzele, harareti ile taşları bile altına döndüren o sevgiliyedir."
• Göğsümü açtım ona, yaralarımı gösterdim. "Hiç acımayan, kan dökmekten zevk alan o sevgiliye durumumu anlat, benden haber ver!" dedim.
• Uyusun diye çocuğu beşikte nasıl sallarlarsa, ben de gönül çocuğum ağlamasın, sussun diye yerimde duramıyorum. Sağa, sola koşuyorum.
• Ey her an benim gibi, çaresiz kalmış, yüzlerce kişinin imdadına yetişen, çareler bulan sevgili, şu gönül çocuğuna süt ver de bizi sağa sola koşmaktan kurtar!
• Allah'ım; ağlayıp duran, sızlanan, zaman zaman feryat eden bu gönlün yeri, ötelerde, vuslat şehrinde idi. Bu zavallı gönlü daha ne kadar zamanellerde ağlatacak, inleteceksin?
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
54. Anaların rahimlerinde bulunan çocuklar bile senin lütfunla oynarlar.
Müstef'iliin, Fe'ülün, Müstef'ilün,
(c. 1186)

• Ey subaşı; o akan rahmet çeşmesini, ilahî çeşmeyi aç, aç da gönül bahçeleri uyansın, aşk çiçekleri gözlerini açsın. '
• Zaten senin pek güzel olan kara gözlerinin derin karanlığında ab-ı hayat gizlenmiştir. Bu sebepledir ki, senin göz bebeklerini gören gözler, oradan ab-ı hayat içtikleri için canlanmakta, büyümekte; adeta birer nür denizi kesilmektedir.
• Senin lutfun, ihsanın olmasa kimsecikler oynamaz. Dünyada görünen bütün varlıklar, insanlar, hayvanlar, balıklar, kuşlar, böcekler, gözümüzün gördüğü bütün zerreler senin lütfunla, senin aşkınla oynayıp durmaktalar. Hatta anaların rahimlerinde bulunan çocuklar bile, senin lütfunla oynarlar, sağa sola dönerler.
• Rahimde oynamak da nedir ki? Yoklukta oynamak da bir şey mi? Çocuk, yokluktan bu hale gelinceye kadar geçirdiği merhalelerde ne oyunlar oynadı. Mezarlardaki kemikler bile senin nürunla oynar dururlar.
• Dostlar bizi, dünya perdelerinde karagözler gibi çok oynattılar. Bu dünyada, çeşitli merhalelerde oynayıp durdunuz. Şimdi vakit geçirmeden, o hakîkat cihanında, öteki dünyadaki oyuna, oynamaya hazırlanın.
• Canlar, şu etten, kemikten yaratılmış bedenleri ile, kaba saba kalıplar içinde böyle oynarlarsa, o ağır beden yükünü attıklan zaman nasıl oynarlar, onların oyunlarını o zaman seyret!
• Doğmadan önce, daha ana rahminde iken, o daracık yerde canlandığımıza, can bağışlandığına şükretmek için, rahimlerin kara kilitlerinde çok tepındik oynadık.
• Hepimiz, bütün insanlar, oynaya oynaya şu bedava olan sayısız dünya nimetlerine şükretmek için Hakk'ın dergahından gelmiş süfîleriz. Hakk aşıklarıyız.
• Bize ikram edilen çeşit çeşit nimetlere yalnız şükretmek değil, can versen yerindedir. Zaten şu bol bol definelere karşı süfînin canının ne kıymeti var?
• Bütün canlılara, insanlara, hayvanlara, kuşlara, balıklara ikram edilen bu umümî dünya sofrasında ikram edilen nimetlerin konduğu büyük kabın kapağı göktür. Bu sofranın ihtişamından, ikram edilen çeşitli yemeklerin nefıs oluşundan, tatlarından, kokularından, renklerinden, güzel oluşundan rıasıl bahsedeyim? Bu dilin harcı mı? Dilim dönmüyor, konuşamıyorum.
• Biz Hakk yoluna düşmüş süfîleriz. Biz padişahlar padişahının nimetlerini yiyenlerdeniz. Ya Rabbi! Bu kaseyi, bu sofrayı ebedî kıl, kı.yamete kadar yaşat.
"Bu beytin aslı mevlevîlerde yemekten sonra dua edilirken "gülbank"çekilirken okunur.
•Padisahlar padişahının kasesindeki nimetleri elde etmek için boş kaseden başka birşey getiremedin. Biz yoksul kişileriz. Amelimiz yok, ibadetimiz yok Dilenciler gibi boş kaselerimizi o nimetlere uzatmaktan başka hünerimiz, karımız yok. Zaten her ham kişi de bu kaseyi, bu ekmeği elde edemez.
• 0 nimetlere dolu jase ile boş bulaşık, kirli bir kase arasında bir sineğe, ev sahibine usanç veren o mahluka göre ne fark vardır?
• Fakat insan olan kişi, yemediği, tatmadığı halde o nimetleri görüp bazı kere dilini ısırır, susar; bazı kere de ağzını açar. Onları bütün canlılara vereni metheder, över.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
55. Hakk'ı araştırma yolları.
Miistef'ilün, Fe'üliin, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c.I, 194)

•Bütün süretlerin, şekillerin, bütün güzelliklerin aslı, yaratıcısı olan güzeller güzelını manen bulmak istiyorum. Gördüğümüz görünüşlerde, güzelliklerde akışlarımızın kıblesi olan o sevgiliyi bulmak, onunla manen beraber olmak için bir çare düşündüm.
• Bu düşüncemi herkesten gizledim. Çünkü; "Duvarın kulağı vardır" derler. daha yavaş söylemek gerek Aklıma; "Sen dama çık!" dedim. "Uzaklara bak, yolları gözetle onun ne tarafta olduğunu anlamaya çalış!" Gönle de; "Kapıyı arkasından sürmele kimse haberim olmadan içeri girmesin, ben seninle baş başa kalmak istiyorum." dedim.
• Hakk'a karşı duyduğum sevgiyi çekemeyenler, pusuya yatmışlar, hep beni gözetliyorlar. Bir şey duyunca, birbirlerine söyleyecekler, dedikodu yapacaklar.
• Bu sırrı herkesten gizlediğim gibi, bedenimin zerrelerinden de gizliyorum Bedenimin zerreleri gizlidir, kendilerini göstermez ama, onlar birbirlerine düçmandır. Onlara sır söylemek olmaz. Ona dair bir şey mi söylemek istiyor. sun? Kuyunun dibine in, orada söyle, sonra o aradığın gizli sevgili ile tek başına buluşma zamanı olarak herkesin uykuda olduğu seher vaktini seç!
" Hz. Mevlana (k.s.) Dîvan-ı Kebîr'in bir başka beyitinde şöyle buyurur:
"Gönül kapısında otur, bekle, çünkü o kendini gözleyen sevgili, ya gece yarısı yahut seher vaktinde gelir." (Dîvan-ı Kebîr, c. II, 595)
• Ey can; sır çalmasından korktuğun düşmanın kendisi değil, hayali gönlüme uğramıştı da...
• Şu gönlümden gizli sözler duymuştu. Ne duyduysa gitti, düşmanlara okudu. Onların hepsini bir bir, teker teker, iyi kötü ne varsa onlara söyledi.
• Işte o günden beri biz düşmanlara dost olarak hakîkat yoluna düştük ve birbirimize söz verdik; "Sırrı gizleyelim, başımızı önümüze eğerek kimseye bir şey söylemeyelim." dedik.
• Bizler de insanız, aşk madeninin üstündeki kayalardan da aşağı değiliz ya! Külünk vurulmadan, yara almadan, ter dökmeden, maden, altınını hiç gösterir mi?
• Deniz bile kesesinin ağzını büzmüş, bağlamış, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış oturuyor. "Ben inciyi ne vakit görmüştüm, benim inciden haberim bile yok!" diyor.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
56. Bu dünya gurbetinde nasılsınız?
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 203)

•Neseli bahar! Bizim sevgilimiz geldi. Güllerle, çiçeklerle, şekerlerle, daha yüzlerce armağan ile ötelerden çıkageldi.
•Getirdiği armağanlarla kucağımızı dolduran sevgili bize diyor ki: "Bu dünya gurbetinde nasılsınız? Ne haldesiniz? Ezel aleminden bu fanî aleme gelmek için yollara düştünüz; yolculuk nasıl geçti? Bir çok menziller aldınız, zahmetlere katlandınız. Haydi kalkın, mutlu olduğumuz diyarımıza beraber geri dönelim."
• Bizim susuzluğumuz tulumla, küple, testiyle, kadehlerle giderilemez. Bizi güzelliğinizin, aşkınızın ırmağına doğru çekin, götürün.
• Bizi çeşmelerin başında oturan, güzelliği ile aklımızı başımızdan alan, mest eden, gönlü kararsız kılan o peri yüzlüye doğru çekin götürün. Götürün de sarhoş aklımız kendine gelsin, kararsız gönlümüz rahat etsin, huzura kavuşun.
"Fuzili merhumun oğlu olduğu sanılan bir şairimizin şu müstezadı Mevlana'nın bu beytine uygun düşüyor:
"Her dem perinin menzili virane gerektir,
Ya çeşmeler üstü.
Gönlüm gibi virane, gözüm gibi bulanma
Gel ey peri peyker!"
(Daima periler ya, yıkık yerlerde yahutta ceşmeler başında bulunurmuş, ey peri gibi güzel Ah gönlüm gibi harabî, gözüm gibi çeşmeyi nerede bulabilirsin?)
• Ay bizim gibi onun sevdasına kapıldı da, eridi görünmez oldu. Güneş de bize onun yüzünün parlaklığından bir hatıra, bir yadigar olarak kaldı. Kalbine onun ateşi düştüğü için bir yerde duramamakta, göklerde dolaşıp durmada, onun yüzünün nüru ile karanlık gecelerimizi gündüzlere çevirmektedir.
• Sen çok sarhoşsun, tamamıyla kendinden geçmişsin. Ama, gevşeklik etme, yıne de iç! Çünkü bizim şarabımız, bizim mahmurluğumuz her şeye değer. 0 şarap başka türlü bir şaraptır. Verdiği mahmurluk da başka türlü bir mahmurluktur.
• Güneş gibi parıl parıl parlayan, ateşle dopdolu olan kadehi hemen eline al! 0 ay yüzlünün yüzüne bakarak, güzelliğine hayran olarak iç, bir daha iç!
"Ahmet Haşim merhumun;"Ateş doludur, tutma yanarsın, Karşında şu gülgün piyale!"hatıra geldi.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
57. Gönül, sözlerle dopdolu, fakat söylemeğe imkan yok!
Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 198)

• Ey aşk süfîleri, hırkalarınızı yırtınız! Güller bile seher vakti esen rüzgar saba rüzgarının tatlılığına dayanamazlar da yüzlerce elbiseler yırtarlar.
• Çünkü gül, sevgiliden ayrıldığı için dikene bağlanıp kalmamak tali'sizliğine uğradı. Hem sevgiliden ayrı düşmek, hem dikenin acılarına katlanmak, bu ilti dert yüzünden gülün sabrı, kararı kalmadı.
• Gayb aleminden biri göründü, yüz gösterdi. Bizi davet etti, sonra çekilip gitti. 0 görünür görünmez yolumuz kısaldı. "Ayağın bile yoksa, ayaksız olarak yürü git!" dedi.
• Ben de sustum, sonra kendim gülün arkasına düştüm. "Benden reyhana, laleye selam söyleyin, onlara saygılarımı arz edin!" dedi.
• Gönül sözlerle dopdolu, fakat söylemeye imkan yok. Ey sufîlerin canları, siz dudaklarınızı açın da, başımızdan geçenleri siz söyleyin! ""
• Onun henüz belirip meydana çıkmadığını, kendini göstermediğini siz söyleyin. Çünkü, geçmiş zamandan bahsetmek süfîlerin huyu değildir. "
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
58. Zor durumdayım, saçların gibi perişan bir haldeyim.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 156)
•Ey gönlümün hevesleri, ey dileğim, isteğim, gel, gel, gel.
• Zor durumdayım, saçların gibi dağılmış perişan bir haldeyim. Ey benim zor işlerimi kolaylaştıran, ey benim dağınıklığımı düzelten, gel, gel, gel!
• Yoldan menzilden, konak yerinden hiç bahsetme, hiç bahsetme! Ey benim yolum, menzilim, gel, gel. gel!
• Yerden bir avuç toprak alıvermiştin, bir avuç toprak alıvermiştin, ben o toprağın içindeyim, gel, gel, gel!
• İyilikten kötülüğü ayırırım. Aralarındaki farkı bilirim, bilirim. Ben senin güzelliğini ne anlamışım, ne de bilmişim. Ben bundan gafilim, gel, gel, gel!
• Aklım, senin aşkınla yanıp yakılmasın! Aklımı tutuşturma, hiçbir şey bilmiyorurn. Ben zaten akıllı değilim, ne olur aklım, gel, gel, gel!
• Ey mana padişahı Salahaddin, hem ortadasın, apaçık görülüyorsun, hem de gizlisin. Ey benim şaşılacak şeyim, aslım, gel, gel, gel!
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
59. Onun güneş gibi ışık saçan yüzü, başka güzellerin güzelliğini söndürür.
Fa'ilat, Fa'ilatün, Fa-ilat, Fa'ilatiin
(c.I, 163)
•Ey dostlar, gidiniz, kaçmaya hazırlanan sevgilimi çekiniz, bana getiriniz!
• Tatlı teranelerle, parlak bahanelerle, o güzel ay yüzlü dilberi bizim eve doğru çekin, getirin!

• Eyer 0 gelmez de başka zaman gelirim derse inanmayın, çünkü, onun bütün vaatleri hiledir, vaatlerle sizi aldatır!
• O nun güzel konuşması sıcak nefesi çok tesirlidir. Büyü ile üfürerek suyu bile dugümler, havayı da bağlar.
• Sevgili kendi isteği ile neşeli olarak, kutlulukla eve gelirse, onun karşısına otur da onda onun yüzünde Hakk'ın güzelliğini, büyüklüğünü, sanatını, yaratma gücünü müşahede et, gör!
• Onun güzel yüzü parıldayınca, artık başka güzellerin güzelliği kalır mı O nun güneş gibi ışık saçan yüzü, başka güzellerin güzelliğini söndürür.
 
Üst Alt