Kabeyi Yıkan Müslümanlara...

nefsimutmainne

Aktif Üyemiz
bismillah.gif

ESSELAMÜN ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATUHÜ

Bir dal kırılırsa tekrar tutabilir.Bir cam kırılsa belki tekrar yapıştırmak kabildir.Bir kuşun kanadı kırılınca uçamaz zannedilir; iyileşince uçması mümkün.

Ya kalbin kırılışı, inkisara uğrayışı, bin parça oluşu, yok mu, ne onulmaz şeydir o ? Sonsuz hayatı kaybettirir insana. Maddi şeyler kırılınca yapıştırılır, birbirine tutturulur da yine bir şeye benzer. Fakat manevi manada öyle mi? Bir kere kırılan kalbin parçalarını hangi maharetli el birleştirebilir? Mevlanın nazargahı olan gönüldeki inkisar, yüzde teessürünü gösterince o gönlü almak ne kadar müşküldür artık.

Bazen bir söz, karşıdaki insanın dünyasını yıkar, harab eder. Bazen bir bakış öldürür insanı. Bazen de bir yüz ifadesiyle kaynar su dökülmüş gibi olur kişi başından aşağı.

İlim ü amel ne fayda
Bir gönül yıktın ise

dediği gibi şairin, büyük bir cürümdür gönül yıkış.

Hele hele hassas insanların kırılışı bambaşkadır. Böyle kişilere karşı oldukça dikkatli hareket etmek gerekir. En küçük kırıcı bir söz ve hareketten kaçınmalıdır insan. Zira gönül yarasının merhemi yoktur. Kırılan harab olan bir gönülden yükselen feryat da kabule karindir. Hakkın katında. Zira Mazlumun ahı gökyüzüne kıvılcım şeklinde yükselir. buyuruyor Nebiler Nebisi.

İnsan ne kadar sert mizaçlı olursa olsun, eğer dikkat ederse gönül yıkmadan, kalb kırmadan, bir ömür sürebilir. Hiçbir zaman Tabiatını, huyum diyerek atamaz bu vebali üzerinden. Zira yapılan hareketlerde Mevla'ya karşı sorumluluğunu unutmamalı insan. Ve hesap vereceğini ...

İşte sert ve haşin mizaçlı, celadetli bir zat olan Ömer bin Hattab'ın sözü: Ey Kabe Seni bin kere yıksam tekrar yapabilirim. Fakat kırılan bir kalbi asla ...

"ALLAH sizi annelerinizin karnından bir şey bilmez halde çıkarmıştır. Belki şükredersiniz diye size kulak, göz ve kalb vermiştir''

(en-Nahl, 16/78).

İnsan vücûdunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücud düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücud ifsâd olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalbtir"

(Buhârî, İmân, 39; Müslim, Musâkât, 107; İbn Mâce, Fiten, 14).

İslam dini ve onun peygamberi insanlığa hep hoşgörüyü, alçakgönüllü olmayı, merhameti ve kalp kırmamayı öğütlemiştir. Yalnızca öğütlemekle kalmamış Resulullah bunu tüm insanlığa yaşantısı ve ahlakıyla göstermiştir.

İslam dini insan merkezli bir dindir. Yeryüzündeki her şey onun emrine tahsis edilmiş, ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayabileceği bir mekanizmayla donatılmıştır. Şüphesiz bu insanı her şeyden önce Malikine borçlu kılmaktadır. Varlık âlemine çıkışıyla başlayan bu ödev ahiret âlemine kadar sürecektir. Ancak bu kadar zarif yaratılan insanında merkezi olan bir noktası vardır ki, bu da kalptir.

Peygamberimiz ‘’kalp kırmak Kâbe yıkmak gibidir.’’ Sözüyle bize bu eylemden sakınmamızı emrediyor. Çünkü ALLAH insana yeryüzündeki halifesi şerefini bahşetmiştir, bu kadar önemli bir vazife sahibine yapılan zulüm hiç şüphesiz varlığın gerçek sahibi olan ALLAH’ ı Zül-Celale yapılmış gibidir. Bu zulmün cezası da basit olmasa gerek!

Yukarıdaki hadisi şerifi ilk duyduğumda ‘’Fil Süresi’’ aklıma gelmişti. Sürenin tefsirini okuduğumuz da ALLAH’ın evini yıkmaya niyetlenen Ebrehe’nin nasıl bir ceza ile yüz yüze geldiğini görürüz. ALLAH Kâbesini korumuştur ve hep koruyacaktır. Peygamber efendimiz ‘’…Kâbe yıkmak gibidir.’’ İfadesiyle bize en güzel bir örnekle kalp kırmanın ağırlığını anlatmaktadır. ALLAH’ı Zül-Celal süre-i celile de Kâbe’yi bırakın yıkmayı, yıkmaya niyetlenen bir insana nasıl bir ceza vermiş, ya yıkana nasıl bir ceza verecek? Kur’an da ALLAH düşünmemizi emrediyor. Düşünen bir insan hiç şüphesiz kalp kırmak gibi kötü bir fiilden kaçınacak ve Mevla’nın huzuruna bu büyük vebalden uzak şekilde çıkacaktır. Aksi durumda Ebrehelerle yan yana gelmemiz kaçınılmaz olsa gerek…

Kalp kırmadan yaşanabilir mi? Sorusu hepimizin aklına gelecektir. ALLAH, kulundan yapamayacağı bir şeyi istemeyeceğini kitabında söylüyor. Demek ki, bizler Kâbeyi yıkmadan yaşayabilecek bir düzeneğe sahibiz. Sorun bizlerin bu düzeneği hakkıyla kullanamamamızdan kaynaklanıyor. En ufak dünyevi meselelerde bile bu büyük günahı işleyebiliyoruz, kaldı ki dünyalık hiçbir mesele bizim ahiretimizi yıkacak kadar değerli olmasa gerek.

Merhamet sahibi, hoşgörü sahibi bir dinin üyeleri ve bunu yaşayarak insanlığa göstermiş bir Peygamberin ümmeti olarak bizler bu hassasiyeti göstermeli ve ALLAH’ın Kâbelerini yıkmak bir tarafa Kâbe sahiplerinin hepsini hoşnut edebilmeliyiz. Bu berzah âleminde beşerin emanetindeki kalpleri yıkmaktan kaçınarak bir yaşam sürmeyi kendisine düstur edinmiş bireyler, hiç şüphe yoktur ki varlığın sahibine göstermiş olduğu sadakatten ötürü fazlasıyla mükâfatını görecektir.

Kalpleri Kâbe olarak görmek, emanetleri gerçek sahibi için sevmek ve o sadakatle sahip çıkmak…

Gerisi için mükâfatı beklemek.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

Kalb, ALLAH(c.c.)ü teâlânın komşusudur. ALLAH(c.c.)ü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! ALLAH(c.c.)ü teâlâyı en ziyade inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü, ALLAH(c.c.)ü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, ALLAH(c.c.)ü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik Maliki, sahibi olan efendinin şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. İzni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hatta, onun emrini yapmak olur. (C.3, m.45)

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin vasiyetnamesinin son satırı ise şöyledir:

Hiç kimsenin kalbini incitmeyin.

Müminleri incitmek, kalblerini kırmak. Hadis-i şerifte (Kalb kırmak, Kâbe'yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyuruluyor. Aman kardeşler sakınalım inşaALLAH.... ALLAH(c.c.)ü teâlâyı en çok inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük bir günah yoktur. Büyük zatlar buyuruyor ki:

Hakiki Müslüman hiç gönül kırmaz.

Bilir bundan büyük bir günah olmaz.

Kalb yani gönül, mahlûkların en üstünü, en şereflisidir. insan, insanın dışında bulunan her şeyi kendinde topladığı için, mahlûkların en kıymetlisi olduğu gibi, kalb de, insanda bulunan her şeyi kendinde topladığı için çok kıymetlidir. Kendinde çok şey bulunan, ALLAHü teâlâya her şeyden dahâ yakındır.

Bu sebeple, küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır. Kâfirin dahi kalbini kırmamalıdır. Salih bir Müslümanın korkusu, bir başkasının kalbini kırmak, onu incitmektir. Dinini bilen ve bildiklerine uygun hareket eden sâlih bir Müslüman, ölü gibidir, hiç kimsenin kalbini kırmaz, incitmez. Zira bir ölünün,
diri ile kavga ettiği hiç görülmemiştir. Nizâmeddîn Evliyâ hazretleri;

“Kalb kırmak, ALLAHü teâlânın lütfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kimse, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. insanların kabahatlerini açıklamamalıdır” buyurmuştur.

Bir kalbi kırmak, senelerce ibâdet ve zikir sevabının hepsini alıp götürür.islâmiyet öyle bir dindir ki, kâfirin dahi kalbini kırmayı yasaklamıştır. Nerde kaldı ki, ALLAHü teâlâya ve Onun Peygamberine inanan, ALLAH diyen bir Müslümanın kalbi kırılsın. Zira bir mü’minin kalbini kırmak, çok büyük günahtır, harâmdır.

70 defa Kâbe’yi yıkmak!
Peygamber efendimiz; mübârek elleri ile Kâbe’yi göstererek; (Ey Kâbe, sen ALLAHın evisin. Sen mübâreksin fakat bir Müslüman,bir mü’minin kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük
günaha girer) buyuruyor.

Peygamber efendimiz, eshab-ı kirama hitaben böyle buyuruyor. Bir mü’min, bir mü’minin kalbini kırsa, 70 defa Kâbe’yi yıkmaktan beter günaha girmektedir. Müslüman olarak hepimizin bunları okumamız, öğrenmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazımdır.

Din büyükleri buyuruyor ki:

“Her günâh, îmânı tehlikeye sokmaya sebep olabilir ama şu üç günâhın tesiri daha kuvvetlidir:

1- imân nimetine şükretmemek.
2- imânın gitmesinden korkmamak.
3- Mü’minleri incitmek, kalblerini kırmak. Hadis-i şerifte;

(Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyurulmuştur. iyi olsun, kötü olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. ALLAHü teâlâyı en çok inciten, küfürden, inkârdan sonra, kalb kırmak gibi büyük bir günah yoktur.”

imâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“Kalb, ALLAHü teâlânın komşusudur. ALLAHü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar
hiçbir şey yakın değildir. Mü’min olsun, âsî olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. çünkü, âsî olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız,
sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! ALLAHü teâlâyı en ziyâde inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. çünkü, ALLAHü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. insanların hepsi, ALLAHü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi döğülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik mâliki, sâhibi olan efendinin şânını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlûkları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. izni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hattâ, onun emrini yapmak olur.”

Abdullah-ı Dehlevî hazretleri de buyuruyor ki;

Hiç kimseyi incitme!
Netice olarak; kalb kırmamalı, hiç kimseyi incitmemelidir.
Değil mü’minin kalbini, kâfirin kalbini bile incitmeye hakkımız yoktur.
Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırmamalıdır. çünkü kalb kırmak,
ALLAHü teâlâyı incitmek demektir. Kalb, ALLAHü teâlânın komşusudur. Ev sahibine eziyet edenin komşusu da incinir.

Gıybet, suizan ve kalb kırmak, kul hakkıdır. Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlâktandır. Bunun için hiç kimseyle münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostun dostluğunu giderir, düşmanın da düşmanlığını arttırır. Nereden bakılırsa bakılsın, hep zarardır. Müminler dua eder, fâsıklar, münâfıklar ise, dedikodu ve gıybet ederler. Aklı olan islamiyete uyar, Müslüman olur, hizmet eder. Nefsine, şeytana uyan ise, inkâra, küfre kayar.

islamiyete uyan Cennete, nefsine uyan da, Cehenneme gider. Ve Ahmed Yesevî hazretlerinin buyurduğu gibi:

“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, ALLAH ü teâlâyı incitmek demektir.”

Rabbim(c.c.) cümlemizi korusun inşaALLAH…


Andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik.
Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
(Zümer sûresi, 27-28. âyet)
 

MURATS44

Özel Üye
İnsan vücûdunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücud düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücud ifsâd olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalbtir"
Kalb, ALLAH(c.c.)ü teâlânın komşusudur. ALLAH(c.c.)ü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir

“Ne yere ne de göğe sığmadım, mü’min kulumun kalbine sığdım”.
Demiyor mu yüce yaradan? İçinde O varken kırılır mı ? incitilir mi hi.Sebep her ne olursa olsun.........
Allah razı olsun.Değerli bir konuydu.:aferin:aferin:aferin
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
En küçük kırıcı bir söz ve hareketten kaçınmalıdır insan... Zira gönül yarasının merhemi yoktur..... Kırılan harab olan bir gönülden yükselen feryat da kabule karindir..... Hakkın katında. Zira Mazlumun ahı gökyüzüne kıvılcım şeklinde yükselir, buyuruyor Nebiler Nebisi......


papatyapapatyapapatyapapatya



 

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Peygamberimiz ‘’kalp kırmak Kâbe yıkmak gibidir.’’ Sözüyle bize bu eylemden sakınmamızı emrediyor. Çünkü ALLAH insana yeryüzündeki halifesi şerefini bahşetmiştir, bu kadar önemli bir vazife sahibine yapılan zulüm hiç şüphesiz varlığın gerçek sahibi olan ALLAH’ ı Zül-Celale yapılmış gibidir. Bu zulmün cezası da basit olmasa gerek
evet böyle zulüm çektirenlere gereken ceza verilmeli bencede
emegine saglık
 
Üst Alt