MURATS44
Özel Üye
Kıyamet Gününün Uzunluğu
Kıyamet günü, bütün mahlûkâtın gözlerini semaya dikip bekledikleri, kalplerin korkudan ve sıkıntıdan parçalandığı, hiç kimsenin birbiriyle konuşup muhatap dahi olmadığı bir gündür. Herkes burada yemeden, içmeden ve hatta üzerlerine hafif bir rüzgâr dahi esmeden üç yüz yıl bekleşirler.
Kâ'b el-Ahbâr ve Katâde b. Diâme (rah), “O gün insanlar âlemlerin rabbinin huzurunda ayakta dururlar” [SUP][1][/SUP] âyetinin tefsirinde, “İnsanlar üç yüz yıl ayakta dururlar” demiştir.
Abdullah b. Amr der ki: “Resûlullah (s.a.v) bu âyeti okuduktan sonra şöyle dedi: “Allah Teâlâ size hiç bakmadan mahşer yerinde elli bin sene bekletse haliniz nice olur?” [SUP][2][/SUP]
Hasan-ı Basrî (rah) o günün tehlikelerinden bahsederek der ki:
“Hiçbir şey yemeden ve hiçbir şey içmeden elli bin sene ayakta beklenen o günü ne zannediyorsunuz!”
O gün insanların susuzluktan boyunları kopar, açlıktan karınları kavrulur. Bu halleriyle cehenneme götürülür kendilerine suyu sıcak olan kızgın kaynaklardan içirilir. Artık azaba dayanamayacak noktaya geldiklerinde her birisi bir başkasından kendisi hakkında şefaatçi olacak birisini bulmasını ister. Hangi peygamberin eteklerine yapışsalar, o peygamber onları yanından uzaklaştırır ve, “Beni bırakın, ben kendi nefsimle meşgulüm. Benim işim bana yeter, başkasına yardımcı olamam” der. Her bir peygamber Allah'ın o şiddetli gazabını ve öfkesini mazeret göstererek, “Rabbimiz bugün öyle gazaplandı ki, bugüne kadar böyle hiç kızmadı, bundan sonra da kızmayacak” derler.
Sonunda insanlık, Hz. Peygamber'e (s.a.v) kadar gelir ve Efendimiz (s.a.v) kendisine izin verilen kimselere şefaat eder. Bu hususta Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
“O gün çok esirgeyici (Allah'ın) kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez” [SUP][3][/SUP]
Öyleyse o günün uzunluğunu ve orada beklemenin insana verdiği sıkıntı ve kederi iyi düşün ki, şu kısacık ömründe kötü işler yapmaya karşı sabırlı olabilesin. Bil ki, dünyada şehvetlerine karşı sabretmenin şiddetinden dolayı uzun süre ölümü bekleyen kimsenin kıyamette ölümü beklemesi kısa olur. Resûlullah (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki, o mahşer günü mümine hafif ve kısa gelir; öyle ki dünyada kıldığı farz namazın vaktinden daha çabuk geçer” [SUP][4][/SUP]
O halde bu müminlerden olmak için gayret et. Ruhun bedeninde olduğu müddetçe iş sana kalmıştır, ölümden sonrasına hazırlanmak senin elindedir. Öyleyse şu kısa günlerde o uzun günler için çalış ki, sevinç ve süruru hiç bitmeyen bir kazanç elde edesin. Kendi ömrünü gözünde küçült, hatta dünyanın yedi bin senelik ömrünü dahi az bul. Meselâ, sen her bir günü dünya günleriyle elli bin sene olan âhiret günündeki azaptan kurtulmak için yedi bin sene sabretsen, gerçekten kazancın çok olur, yorgunluğun az kalır. Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] Mutaffifîn 83/6.
[2] Hâkim, el-Müstedrek, 4/572; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 8/442; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 11476: Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 38928;
[3] Tâ-Hâ 20/109.
[4] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/75; Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 361; Ebû Ya'lâ, el-Müsned, nr. 1390; İbn Hıbbân, es-Sahîh,Mecmau'z-Zevâid, 10/337. 7334; Heysemî,
Kıyamet günü, bütün mahlûkâtın gözlerini semaya dikip bekledikleri, kalplerin korkudan ve sıkıntıdan parçalandığı, hiç kimsenin birbiriyle konuşup muhatap dahi olmadığı bir gündür. Herkes burada yemeden, içmeden ve hatta üzerlerine hafif bir rüzgâr dahi esmeden üç yüz yıl bekleşirler.
Kâ'b el-Ahbâr ve Katâde b. Diâme (rah), “O gün insanlar âlemlerin rabbinin huzurunda ayakta dururlar” [SUP][1][/SUP] âyetinin tefsirinde, “İnsanlar üç yüz yıl ayakta dururlar” demiştir.
Abdullah b. Amr der ki: “Resûlullah (s.a.v) bu âyeti okuduktan sonra şöyle dedi: “Allah Teâlâ size hiç bakmadan mahşer yerinde elli bin sene bekletse haliniz nice olur?” [SUP][2][/SUP]
Hasan-ı Basrî (rah) o günün tehlikelerinden bahsederek der ki:
“Hiçbir şey yemeden ve hiçbir şey içmeden elli bin sene ayakta beklenen o günü ne zannediyorsunuz!”
O gün insanların susuzluktan boyunları kopar, açlıktan karınları kavrulur. Bu halleriyle cehenneme götürülür kendilerine suyu sıcak olan kızgın kaynaklardan içirilir. Artık azaba dayanamayacak noktaya geldiklerinde her birisi bir başkasından kendisi hakkında şefaatçi olacak birisini bulmasını ister. Hangi peygamberin eteklerine yapışsalar, o peygamber onları yanından uzaklaştırır ve, “Beni bırakın, ben kendi nefsimle meşgulüm. Benim işim bana yeter, başkasına yardımcı olamam” der. Her bir peygamber Allah'ın o şiddetli gazabını ve öfkesini mazeret göstererek, “Rabbimiz bugün öyle gazaplandı ki, bugüne kadar böyle hiç kızmadı, bundan sonra da kızmayacak” derler.
Sonunda insanlık, Hz. Peygamber'e (s.a.v) kadar gelir ve Efendimiz (s.a.v) kendisine izin verilen kimselere şefaat eder. Bu hususta Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
“O gün çok esirgeyici (Allah'ın) kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez” [SUP][3][/SUP]
Öyleyse o günün uzunluğunu ve orada beklemenin insana verdiği sıkıntı ve kederi iyi düşün ki, şu kısacık ömründe kötü işler yapmaya karşı sabırlı olabilesin. Bil ki, dünyada şehvetlerine karşı sabretmenin şiddetinden dolayı uzun süre ölümü bekleyen kimsenin kıyamette ölümü beklemesi kısa olur. Resûlullah (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki, o mahşer günü mümine hafif ve kısa gelir; öyle ki dünyada kıldığı farz namazın vaktinden daha çabuk geçer” [SUP][4][/SUP]
O halde bu müminlerden olmak için gayret et. Ruhun bedeninde olduğu müddetçe iş sana kalmıştır, ölümden sonrasına hazırlanmak senin elindedir. Öyleyse şu kısa günlerde o uzun günler için çalış ki, sevinç ve süruru hiç bitmeyen bir kazanç elde edesin. Kendi ömrünü gözünde küçült, hatta dünyanın yedi bin senelik ömrünü dahi az bul. Meselâ, sen her bir günü dünya günleriyle elli bin sene olan âhiret günündeki azaptan kurtulmak için yedi bin sene sabretsen, gerçekten kazancın çok olur, yorgunluğun az kalır. Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] Mutaffifîn 83/6.
[2] Hâkim, el-Müstedrek, 4/572; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 8/442; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 11476: Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 38928;
[3] Tâ-Hâ 20/109.
[4] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/75; Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 361; Ebû Ya'lâ, el-Müsned, nr. 1390; İbn Hıbbân, es-Sahîh,Mecmau'z-Zevâid, 10/337. 7334; Heysemî,