Konya Meram Efsaneleri

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Konya Meram Efsaneleri
konya efsaneleri - meram efsanesi - meram efsaneleri



Meram baştan başa efsanedir; her köşesi bir efsaneyi hatırlatır, her semti bir efsaneyi anlatır. Dün Meram’da yaşayanlar elbette bu efsaneleri bilirler ve anlatırlardı. Bugün ne efsaneler kaldı, ne de o efsaneleri anlatanlar. Hatta efsaneyi bizim güzelliğimizle algılayanlar bile azaldı. Artık, efsane takım, efsanevî kahramanlar gibi farklı anlamlarda kullananlar daha çoğaldı.

Dünün Meramı’nı at arabanızla, onun daha güzeli olan yaylınızla dolaşırdınız; isterseniz karakaçanınızla tin tin seslerini dinleyerek de dolaşabilirdiniz. Sağdan soldan havlayan köpeklerin sesi de olmasa, siz sadece mevsimine göre öten kuşlarla, meselâ cüllülüklerle, bülbüllerle, güvercinlerle sohbet edebilirdiniz. Üstüne üstlük önlerinden geçtiğimiz evlerin kimlere ait olduğunu da bilirdiniz. Ya şimdi? Bir evin yerine sığdırılan birkaç güzel taş binada oturanlar bile birbirlerini tanımamaktadır.

Acaba, Dört Okka ile Müftü Gediği arasında hiç yürüdünüz mü? Niçin Altı Okka değil de Dört Okka? Ya Gedik ne demek? Acaba bunların soluyan bir hikâyeleri yok muydu? Bugün onları bilenler kaldı mı ki? Veya nerde oturuyorlar? Biz, daha dünkü Ahmet Hilmi Nalçacı’yı, Ziya Barlas’ı hatırlayamıyorsak, elbette daha eskilerini hiç hatırlayamayacağız.

Meram adı, yakınıyla, uzağıyla, bazı efsanelerle âdeta bütünleşmiş gibidir. Meram ve efsane kavramlarını bir araya getirirseniz önce o efsaneler hatırlanacaktır. Meram tepelerinin en merkezde olan yamaçlarından birinde, hem de onca ağacın arasından şehri gözetleyen türbesinde yatan Tavus Baba’yı kim hatırlamaz ki? Onun biraz uzağındaki Dere Mahallesi’nin Kızlar Kayası adıyla bilinen şekilli taşları ise efsaneye doymuyor. Hele bir de oralılara sorunuz, size birbirinden güzel nice efsaneyi sıralayıvereceklerdir.
Biz vaktiyle değişik kaynaklarda bu sonuncu efsaneyi yayımlamıştık (1). Ayrıca bir kitabımızda da Meram ilçesinin güzel efsanelerinden de örnekler vermiştik (2). Bu yazımızda onların dışında kalan efsanelerden birkaçını, geniş Meram coğrafyasına yayarak sunmak istiyoruz.

1. İpiniz Salık Olsun

Eskiler Botsa derlerdi, o güzel köyümüze, 1960’lı yıllardan sonra adına Güneydere denilir oldu. Bizim Çaybaşı’ndaki pek çok güzel komşumuz oralardan kopup gelmiş, bizim mahallemize yerleşmişlerdi. Prof. Dr. Osman Okka, Yard. Doç. Dr. Seyit Emiroğlu, sosyolog İsmail Hakkı Toran bu ailelerin okumuş çocuklarıydı. Botsa nerdeydi, nasıl gidilirdi, hiç merak etmezdik. Yıllar akıp geçti, sonradan öğreniverdik Botsa’nın yerini.

Konyalı şair Feyzi Halıcı, Botsa adlı şirinde, bu tarih kokan beldemizi anlatan güzel mısralara yer vermişti. Aşağıya bu şiirin güzel bir dörtlüğünü alıyoruz.
Oruçpınar, Köprübaşı
Bir hazine dağı taşı
Eşi, dostu arkadaşı
Hâlleri güzel Botsa’nın (3)

Güneydere’de, İpsaha denilen ovalık yerde bir köy kuruluymuş. Tarlaları verimliymiş, sık ağaçlık ormanları varmış, pınarlarından ise zenginlik akarmış. İnsanları mutlu, sağlıklı imiş; halkımızın güzel deyişiyle gül gibi geçinip giderlermiş.

Bir gün bu köye bir derviş uğrar. Niyeti birazcık kalmak… Belki bir gece, belki de birkaç gün. Ama bu insanların bir özelliği varmış; dışarıdan gelen misafirleri pek sevmezlermiş.

Derviş köyün girişinden başlamış kapı tokmaklarını çalmaya, ama hiçbir evin kapısı açılmamış. İlk evin kapısından, “Her hâlde evde yoklar!” diye ayrılmış. İkincisinden de… Ama bütün kapılar sağır olmuş, dervişin sesini duymaz olmuş. Derviş, bakmış ki kendisine “Buyur” diyecek birileri yok, doğu yamacına giderek bedduada bulunmuş:

“İpiniz salık olsun!..”

Ve derviş bunları söyledikten sonra kaybolup gitmiş. Meğer dervişin kastı “Bir arada barınamayın, dağılıp gidin!” demekmiş.

Bugün o köyün yerinde hiçbir ev yokmuş, bir tek ağaç bile kalmamış. Orası, günümüzde Güneydereliler tarafından tarla olarak kullanılmaktadır. Vaktiyle oraya verilen İpsaha adı da dervişin sözlerinden, ipiniz salık olsundan gelmekteymiş (4).

2. Gelin ve Dudu Kuşları

Eski Konyalılar Detse’yi ve Destelileri pek iyi bilirler. Bir zamanlar Deste Pazarı, Deste Ticaret diye iş yerleri vardı. Günümüzde Yeşildere adıyla bilinen bu köyümüzde anlatılan dudu kuşları efsanesi sizi alır, bir yerlere, hatta çok uzaklara götürür.

Gelin kızımız köyün sürüsünü otlatmaktadır. Her kuşluk vakti koyunları katar önüne, yaymaya gider. Koyunlar her gün Yeşildere dağlarında gönüllerince ot yer, pınarlardan su içer, büyümeye dururmuş.

Ne olduysa o gün olmuş. Sürüyü bulan kurtlar koyunların arasına öyle bir dalmışlar ki, zavallı gelin ne yapacağı şaşırmış. Sürüsüz nasıl dönecektir köye? Bu düşüncelerle bunaldığı bir an Allah’a yalvarmaya başlar:

“Allahım… Beni bu dertten kurtar. Beni kuş edip uçur.”

Gelinin duası kabul olur, dudu kuşu olup uçuverir.

Bu kuş ne zaman ötse, gelinin, kurtların parçaladığı sürüsünü aradığına inanılır. Günümüzde yayılan koyun sürülerinin üzerinden uçan kuşlar görülse hep o gelin hatırlanır. Dudu kuşunun aslının da bu gelin olduğuna inanılır (5).

3. Kızılören’deki Ejderha

Anadolu efsaneleri arasında ejderhalara yer veren pek çok örnek vardır. Vaktiyle yayımladığımız bir kitabımızda; Bayburt-Gümüşhane yolu üzerindeki Ostuk köyünde, Elazığ’ın Harput beldesinde, Erzurum-Çat yolu üzerindeki Kurbanlı köyünde ve daha nice yurt parçasında bu olağanüstü varlıkla ilgili efsanelere yer verilmişti (6). Bakalım, Konya’mızı Beyşehir’e bağlayan yolun şirin beldesi Kızılören’de anlatılan efsane nasılmış?

Efsaneler bir tarihe, bir tarih olayına veya ada bağlanmayı pek sever. “İlle de mekânım olsun.” ister. Bizimki de onlardan biri.

Dönem Alâeddin Keykubat dönemi. Loras Dağı’nda bir ejderhanın yaşadığı söylentisi yayılır. Anlatıldığına göre bu, ejderhaya benzeyen bir hayvanmış! Öyle kimse gerçek bir ejderha görmediğine göre, etraftaki onca insanı, onca hayvanı yiyen olsa olsa bir ejderha olmalı. Bu sebeple Loras Dağı’nın etrafına kimseler yerleşemez olmuş.

Bu ejderha korkusu Alâeddin Keykubat’ın oğlunun kulağına kadar gelmiş. Güçlü şehzade bu ejderhayı öldüreceğini söyleyerek ortaya çıkmış:

“Ben ortadan kaldırırım o canavarı.”

Yola koyulan şehzade dağın eteklerine gelmiş. Başlamış ejderhayı beklemeye. Sonunda ejderha denilen o garip yaratık ortaya çıkmış. Şehzade erliğini gösterip onu öldürmüş. Böylece yöre insanı da çok sevdikleri dağın eteklerine yerleşmeye başlamış.

Halk arasında buraya Kızılın-Viran olduğu yer” adı verilmiş. Daha sonraları Kızılviran olarak bilinen bu güzel yerler 40 yıl kadar önce bugünkü adını almış: Kızılören (7).

Meram, il merkezindeki tarihî güzelliklerin yanında, ilçenin dört bir yanındaki anlatım güzellikleriyle de ayrı bir zenginlik taşımaktadır. Daha nice güzel efsaneleri vardır güzel Meram’ın;
 
Üst Alt