MURATS44
Özel Üye
Evrende her şey başka bir şeyin etrafında döner. Gezegenler yıldızların, uydular ise gezegenlerin yörüngesindedir. Bazı uydular volkaniktir fakat volkanları buzdandır. Diğerleri ise büyük okyanuslarla kaplıdır. Galaksimizdeki yaşanabilir uydu sayısı, yaşanabilir gezegen sayısından fazla olabilir. Uydular, Güneş Sistemi’nin bilinmeyen hikayesini anlatırlar ve bizlere her şeyin nasıl işlediğini gösterirler.
Güneş Sistemi’nde, sadece sekiz gezegen vardır ve bunların altı tanesinin yörüngesinde uyduları bulunur. Bir çok yönden çevrelerinde döndükleri gezegenlerinden çok daha ilginçtirler. Güneş Sistemi’nin dışında ise okyanusları olan ve etrafında atmosferi olan uydular bulunur. En büyük volkanik püskürmeler, en düşük sıcaklıklar ve Güneş Sistemi’nde ki en geniş okyanuslar uydularda bulunur. Gerçekten, hayal gücünün de ötesinde çeşitliliği barındıran ortamları vardır. Buzdan volkanları, metan gölleri, metan yağmurları, sis bulutları ve volkanik yönden aktif olan uydular da vardır. Yüzeyleri ise devamlı olarak yeniden şekillenmektedir.
Her uydu eşsizdir ve doğaldır. Çekim gücü aracılığı ile yerlerinde dururlar ve gezegenlerin etrafında dönmekten daha fazlasını yaparlar. Gezegenlere, yörüngelerini dengeli tutmada yardım ederler ve Güneş Sistemi makinesinin sorunsuz çalışmasına katkıda bulunurlar.
Uydular tamamen rastgele çarpışmaların ve sonrasındaki oluşumların birer ürünüdürler. Gezegenler ve uyduların başlangıcı aynıdır. Bir yıldız doğduğunda geride çok miktarda gaz ve toz bulutu bırakır. Yavaşça, toz parçaları bir araya gelir ve kayaları oluştururlar. Kayalar da birleşerek büyük kayaları oluştururlar. Yavaşça, cisim giderek büyür ve büyür. Bu sürece yığılma denir. Uyduların oluşumuda aynıdır.
2003 yılına kadar kimse uyduların nasıl oluştuğunu tam olarak bilmiyordu. Uluslararası Uzay İstasyonu’nda astronot Don Pettit uzayın sıfır yerçekimli ortamında bir deney yaptı. Plastik bir torbanın içine şeker ve tuz doldurdu. Ayrı ayrı düşmelerinin aksine tuz ve şeker bir araya gelmeye başladılar. Bu gezegenlerin ve uyduların nasıl oluştuklarını açıklıyordu fakat çoğu büyük bir uydu, yıldızların etrafında şekillenmek yerine gezegenlerinin çevresinde şekilleniyordu. Eğer tümü aynı süreçten meydana geldi ise öyleyse hepsini bir diğerinden farklı yapan neydi?
Jüpiter’in birbirinden çok farklı iki uydusu, Ganymede ve Callisto. Her ikisi de Jüpiter hala gençken aynı zamanda ve aynı kalıntılardan doğdular. Ganymede, Jüpiter’e yakın bir konumda ve bulunduğu konumda çok fazla kalıntı olduğu için çok hızlı, yaklaşık 10.000 yıl gibi kısa bir sürede oluşmuştur. Çok sıcak olduğu için sıcaklık buzu kayadan ayırmıştır. Callisto ise Jüpiter’e daha uzak bir konumda, daha az kalıntının ve daha az ısının olduğu bir yerde oluşmuştur. Oluşumu daha uzun sürmüş ve daha hızlı soğumuştur.
Ganymede’nin aksine, Callisto’nun yüzeyi düzenlidir. Kaya ve buz hiç bir zaman ayrılmamıştır. Aynı gezegene ait birbirinden farklı bu iki uydunun, bugün niçin birbirlerinden bu kadar farklı olduklarının ana nedeni ise enerjidir yani büyümeleri sırasında ne kadar ısı enerjisi yüklendikleri ve ne kadar ısı enerjisi kaybettikleridir. Oluştuğu yerdeki ana farklılıklar ise bir yaşam ve ölüm mücadelesidir. Çok yakınlaşırsa, gezegenin çekim gücü bir uyduyu parçalarına ayırabilir.