Gurbet Mektubları 16

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici


Gurbet Mektubları 16

Dostlar!
Selâmün Aleyküm!
Deruni dilden cani gönülden, can dostlarım, hal ve hatırınızı sorar, sıhhat ve afiyette olmanızı yüce ALLAH’tan dilerim.
Hal hatır sorma, hala yapılıyorsa da desinler, anlamında yapıyoruz.
Bizler her hâl ve zamana uygun sözlerimizle, hayatımızın heryerini sanki dualarla bezemişiz.
Dualarla etrafımızı çevirerek, kardeşlerimize, tanıdıklara, dostlara, tanımadıklarımıza ve bütün müminlere dualarla donatmışız.

İnşaAllah bu adetlerimiz böyle devam eder, gider,
Meselâ yolculuğa çıkana, Uğurlar olsun, derken çeşit, çeşit duâ ve dilek sözü kullanırız.
Yolcusunu uğurlayana, Allah kavuştursun, deriz.

Gurbetten yakını dönmüş kişiyi de, Gözün aydın, iş başındaki kişiye, Kolay gelsin veya balık tutana Rastgele dememiz, Allah kolay getirsin, Allah işini rast getirsin mânâsına tebrik ederiz.
Böyle daha birçok kalıp ifadelerimiz vardır ki, hemen hepsinin gayesi, hayata duâ mayası çalmaktır.
Lakin bu adetlerimiz samimi olarak istisnalar hariç gençler arasında artık yapılmamaktadır.
Hayatı yanlış pencereden gördükçe, yanlışlar hakikat gibi görünmeye başlıyor.

Hayatı anlaşılmaz, yapan yanlışlardan hisse alınmazsa, sadece o yanlışların tekrarını yaşarsın, yaşarız, yaşamak zorunda kalır, hayatımızı kendimize zehir edebiliriz.
Yanlışları şöyle tarif edelim; beyaz bir kağıt alın resim çizmeye veya yazı yazmaya çalışın.
Yaptığınız resim veya yazdınız cümle yanlış olmuşsa ve siz onu düzeltmeye değilde karalayarak başka resime veya cümleye çevirmeye çalışırsanız, yanlışın üzerine yanlış yapmış ora çıkan resimi veya yazıyı sırtartmış olursunuz.

Yanlışlar doğruları bulmak için vardır.
Doğruları bulmak için akıl ve düşünce melekesini çalıştırmak gereklidir.

Efendimiz bir hadisinde şunları ümmetine tavsiye ediyor.
Peygamber Efendimiz (sav):
"(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz."
(Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) buyurmuştur.
Günler birbirini kovalarken, yeni bir günün başlangıcın da, kimimiz akşamın olmasını, kimimiz işyerlerimizde zamanın dolmasını, kimimiz evlerinde eşinin gelmesini, bazılarımızda yollarda eve ulaşmak için seyahat ediyoruz.
Fakat atladığımız unuttuğumuz bir şeyler hayatımızda hep oluyor, bu durum da ya zarar görüyoruz, yada ciddi hatalara neden oluyoruz.
Ama her şeye rağmen yüzümüzden tebessüm, eksik olmasın istiyoruz, insanları kırmıyorum, diye düşünüyoruz, aileme sevgimi azaltmadım, zannı ile yaşıyoruz, kim bilir belkide biz böyle hissettiğimiz için karşımızdaki kişininde, böyle olduğunu düşünüyoruz.
Ama aynaya bakıp hatalarımızla bile yüzleşemiyoruz, yüzleşemeyecek kadar zayıfız, vesselam.
Yüzleşemediğimiz için sürekli olarak hatalara geri dönüşlerle dolu anlar yaşıyoruz. Çalışırken, konuşurken, kitap okurken, müzik dinlerken, Kur’an okurken, ibadet ederken, sevdiklerimizi uğurlarken, gece yatarken, en sevinçli anımızda, her anımızda, hayatın yanlışlarından birini daha yapacakmış, yapılacakmış, yapacaklarmış gibi korkuyoruz.
Büyüklerimizden, dostlarımızdan veya tanıdıklardan birileri hastanede, evde, işyerinde, trafik kazasında yaşamdan koptuğu anları yeniden yaşayınca, ölümden korkuyoruz.
Bazen çocukluğumuzun en sıcak günlerine geri dönüp, eşsiz sıcaklığına sığınabiliyoruz, eski günlerin yorğanını üzerimize örterek sarınıyoruz.
Büyüklerimizi kızdırdığımız ve üzdüğümüz günler daha dün gibi aklımız da, çocukluğumuzda o güzel anılara dönüp çelik billi oynamak geliyor içinden.
Kız çocukların çöpten bebek yaptıkları ve onun sevincini yaşamaları.
En yakın dostumuzun dert ortağı olup dertleştiğimiz ve eve geç geldiğimizde o dostun hatırına ebeveynlerimizden duyduğumuz acı sözlere rağmen dostluğun pekiştiği anlar.
Ama esas mesele nedir biliyor musunuz annelerimiz de, babalarımız da aslında çocuklarının hiç birine içindeki volkanı yüreğindeki ateşin yangınını açamıyorlar, açmıyorlar.
Çocuklarım üzülmesin, birde benim acılarımla yoğrulmasın dercesine.
Hayatın içindeki karmaşık bütün sorunları kendi kendilerine çözmeye çalışan, fakat çok kırılgan, bir zamanlar, çok acılar çekmiş, olmalarına rağmen, hep kendilerine sakladılar. Hüzünlerini, ağıtlarını, ızdıraplarını, hastalıklarını.
O buram, buram acı kokan yanları, canları kadar çok sevdikleri kendi çocukları ile konuşmadıkları gibi, büyükleri ile bile dertlerini ortak edip konuşmadılar.
Zorluklarla kendi kendileri ile savaşmaya çalışan yorgun bir savaşçıydılar.
Ne yazık ki artık savaş bitti, o savaşçıların bir çoğu gitti.
O içlerinde yanan ateşlerini de yanların da alıp gittiler.
Yerlerine mücadele edemeyen yorgun bir nesil oluştu.
Acaba bu yetişen yeni nesil şunları düşünüyormu, düşünebilirmi?
Annemin sesi çınlatsaydı odamın duvarlarını, hep anne kokan ilâhiler dinleyerek güçlü olmaya çalışsaydım.
Demiştin ya, ALLAH’a sığın ve yat, ben de yorganı çekmeden başıma ALLAH’a sığınıp yatmıştım ve hiç ama hiç ağlamamıştım.
Ama sonra, sabah kahvaltıda Allah ne verdiyse onu yiyelim ve şükredelim, demiştin. Bende öyle yaptım anneciğim!
Gözyaşlarım söndüremez içimde yanan ateşi senin hasretin var oldukça anneciğim.
Çünkü senin yokluğun, bir sürü insanın içinde kendimi yapayalnız hissetmek gibidir, anneciğim.
Ve Ayrıyeten!
Sevgili babacığım, çocukluğum da çocuk, gençliğim de genç oldun. Bana baba olmanın ötesinde arkadaşım dertdaşım oldun.
Sana yalan konuştuğum halde bunu anlayışla karşılayıp, bana daima doğruyu söylemem için ısrar ettiğin ve hata da olsa doğrunun değerini öğrettin.
Hatalar insanlar içindir, dedin, yaptığım hatalardan ders almamı ve yaşamıma kaldığım yerden devam etmemi sağladın.
Seni nasıl özledim, babacığım.
Diye itirafta bulunabilirlermi?
İşte asıl mesele burada, onlar fedakarlıklarını yaptılar, karşısındakiler en azından arkalarından du edeceklermi?
Diye düşünceler geçiyor insanın içinden.
Nerden nereye geldik dostlar!
Hayat insana ne ler getirir, hangi yardan uçurur bilinmez.
Ne kadar plan, proje çizersen çiz, ukbaya tertemiz teslim olduğun anda kazanımın olur.
Yoksa gerisi laf ü güzaf, boş laf olur.
Meseleri, tedkik ederken dengede kalalım, kimsenin ahı kimsede asla kalmaz, sen bu dünya ile hesablama ki hakikat yurdundan hergün milyonlarca selam gelir de duyamazsın desem ne anlarız.

Biraz sorumluluk, biraz insanlık, biraz da ahiret katıp şerbetini içersek o zaman anlıyacağız.
Biz yine de onları yalnız bırakmayacağız, onlar bu dünyanın en pahalı hediyesidir.

Vesselam.
Selam ve dua ile
M.S.A.
 
Üst Alt