Ahiret'e İman

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Ahirete iman
Ahirete iman
Ahirete iman

Allah’tan başka herşeyin bir sonu vardır. Dünyanın da birgün sonu gelecek, o d canlılar gibi bir gün yol olacaktır. Hiç ölmeyecek, baki kalacaak sadece Allah’tır. Dünyanın sonu gelince Allah, İsrafil’e emredecek, O’da sur’a üfürecektir. Kıyametin de, ruhun da, gaybın da bilgisi Allah’tadır. Bu yüzden kıyametin ne zaman kopacğını bilmek mümkün değildir. Bu bilgiye Peygmberimiz bile sahip değildir. Kesin olarak bilinen o gün yer ve göklerin düzeninin değişeceği, güneşin söneceği, yıldızların döküleceği, denizlerin kaynayıp birbirine karışacağı, dağların birbirine çarparak parçalanacağı ve bütün alemin (Evren) yıkılacağıdır. Bunda şüphe yoktur. Çünkü Peygamberimiz de, Yüce Kuran-ı Kerim’de bu şekilde bildirmektedir.

Kıyamet koptuktan sonra bir süre Allah’ın diledikleri hariç yaşayan canlı kalmayacaktır. Allah daha sonra İsrafil’e yeniden Sur’a üfürmesini emredecek ve bütün yaratıklar yeniden dirilecek, mahşerde toplanacaktır. buna öldükten sonra dirilme denir. Hesap, sual, mizan, sırat, cennet ve cehennem bundan sonradır.İşte bu yeniden diriliş ile bşlayn ve sonsuza kadar devam edecek olan zamana “Ahiret Günü” denir. Ahiret gününe iman etmek, bunlara inanmak demektir. Bunların hepsi haktır, hepsi olacaktır. Ancak ne zaman ve tam olarak nasıl olacağını sadece Allah bilir. Hiç yokken bizi yaratan Allahyeniden diriltmeye de kadirdir.

Kuran-ı Kerim’de yeniden diriltmenin yoktan var etmekten daha kolay olduğu bildirilmektedir. gerçi zorluk ve kolaylık bize göredir. Yoksa Allah’a göre herşey kolaydır. Çünkü O bir şeyin olmasını isterse sadece “Ol!” der ve o şey olur. Ahirete, öldükten sonra dirileceğine ve dünyada yaptıklarının hesabını Allah’a vereceğine inanan bir insan, Allah’ın emirlerini dinler, yasaklarından sakınır. Peygamberimizi örnek alarak O’nun sünnetlerine uyar, güzel ahlakıyla ahlaklanmaya gayret eder. Ailesine, vatan ve milletine krşı görevlerini yerine getirir. Komşu ve akrabalarına iyi davranır. Hile ve haksızlıktan, aldatmaktan sakınır. İyilik yapmaya çalışır. Hesap gününde sadece yaptıklarından değil, içinde sakladıklarından da hesaba çekileceğine inanan bir insan davranışlarına dikkat edeceği gibi kalbini de her türlü kötü duygulrdan temizlemeye çalışır.

Ölüm; Her canlı bir gün ölecektir.Bu Allah’ın emridir. Ancak hiç kimse nerede , ne zaman ve ne şekilde öleceğini bilemez. Ölmek ruhun bedeni terk etmesi ve insanın bu dünyadan ahirete göç etmesidir.

Kabir; Ölen kimsenin konulduğu (defnedildiği) yer demektir. Buna mezar da denir. Burası dünya hayatı ile ahiret hayatı arası bir geçiş yeridir. Kabirde sual haktır. Ölü kabre konulduğunda kendisine iki melek gelir. Bunlara “Münker-Nekir” denir. Ölüye “Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin ne?” diye sorarlar. Mümin olan kimse bu sorulara “Rabbim Allah, peygamberim Muhammed (sas), dinim İslam cevabını verir. Melekler bu cevabı alınca sevinir ve ölüyü kutlarlar. Artık kabir bu kimse için cennet bahçesi olur ve o cennet hayatının tadını daha kabirdeyken tatmaya başlar. İnanmamış olanlar bu sorulara cevap veremeyeceğinden bu kimseler için kabir cehennem çukurlarından bir çukur olur.O kimse cehennem azabının acısını kabirdeyken duymaya başlar. Sual için kabir şart değildir. Ancak peygamberlere ve çocuk yaşta ölmüşlere sual yoktur.

Mahşer; Öldükten sonra dirilen insanların toplanacağı yer demektir.Kbrinden kalkacak insanların mhşer yerine gelmesi kolay olmayacaktır. Dünyadaki ibadet ve iyiliklerine göre bazı insanlar kolayca ve hızla mahşer yerine gelirken, yaya olarak hatta yüz üstü sürünerek gelenlerde olacaktır.Mahşer yerinde toplanan insanların bir kısmı Arş’ın gölgesinde gölgelenecek, bir kısmı da günahları nisbetinde terlere boğulacaktır. Kıyamet öyle bir gündür ki bu günün dehşetinden peygmberler bile Allah’ın merhametine sığınmıştır. Bugün herkese kendi derdi yetecek, hiç kimse en yakını ile bile ilgilenemeyecektir. Kıyamet günü ödül ve ceza günüdür. Allah’a inanıp O’nun emir ve buyruklarına uyanlar ve yasaklarından sakınanlar o gün Allah tarafından ödüllendirilecek, inanmayanlar ise cezalandırılacaktır. Dünyada yapılan hardal tanesi kadar en küçük iyilik veya kötülük bile mutlaka karşılığını bulacaktır. O gün mü’minler sevinecek, kafirler ise toprak olup gitseydik diyecektir.

Amel defteri; Mahşer yerinde toplanan insanlara dünyada yaptıkları iyilik ve kötülüklerin yazılı olduğu amel defterleri dağıtılacaktır. Dünyada Kitaben Katibin meleklerinin yazıp hazırladıkları bu defterlerde insan iyi veya kötü ne işlemişse bulacak, bu defterler cennetlik olanların sağ tarafından, cehennemlik olanların sol tarafındn verilecektir.

Hesap; İnsanlar mahşer yerinde uzun süre kalacak, sabırsızlık ve heyecanla hesabın bşlamasını bekleyeceklerdir. Nihayet peygamberimizin Allah’a yalvarmasıyla hesap başlayacaktır. Hiç kimsenin hakkı kaybolmayacak, kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Peygamberimiz “O gün kişi ömrünü ne yolunda tükettiğinden, vücudunu nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp harcadığından ve bildiği ile ne amel ettiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamayacağını” bildirmiştir.

Mizan; Hesap görüldükten, alacaklılara hakları verildikten sonra herkese dünyada yaptığı iyilik ve kötülüğü bildirmek üzere mizan (Keyfiyeti Allah tarafından bilinen bir tür tartı) kurulur. Burada kişinin iyilik ve kötülükleri tartılır. İyiliği ağır gelenler kurtulur. Kötülüğü ağır basanlar ise perişan olur.

Sırat; Cehennem üzerine kurulmuş, kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprüdür.Müminler köprüden geçerken köprü amelleri nisbetinde genişleyecek, rahat bir şekilde geçeceklerdir. İnanmayanlar ise köprüden geçemeyecek cehenneme düşeceklerdir.

Cennet ve Cehennem; Cennet mükafat yeridir. Allah Teala buraya kendisini tanıyan, emrlerine uyup yasaklarından sakınanları koyacaktır. Cennete giren orada istediği her nimeti bulacaktır. Müminler Allah’ın cemalini burada görecekler ve cennette temelli kalacaklardır. Cehennem, azap yeridir. Allah Teala’yı tanımayanlar ve O’na karşı gelenler burada bitmek bilmeyen bir şekilde azap edilecektir. Müminlerden günahkar olup affedilmeyenlerde günahları nisbetinde azap gördükten sonra cehennemden çıkıp cennete girecektir. Cennet ve cehennem halen mevcut olup yerleri hakkında bilgimiz bulunmamaktadır.

Allah’ın rahmeti; Rahmet; esirgemek ve korumak demektir. Allah Teala bütün yaratıkları, özellikle insanı korur ve esirger. Çünkü O “Rahman ve Rahim’dir. Rahman’dır, dünyada tüm yaratıklara merhamet eder. Rahim’dir, ahirette inananlara sonsuz rahmeti olacaktır. Allah’ın rahmeti herşeyi kuşatmıştır. var oluşumuz ve sayamayacağımız kadar nimetlere erişmiş olmamız O’nun rahmetinin bir sonucudur. Allah’ın biz kullarına merhameti yanında anne şefkati bile önemsiz kalır. Allah’ın merhameti ahirette dünyadakinden çok daha fazla olacaktır. Çünkü Allah Teala merhametini yüze bölerek birini dünyada göstermiş, doksan dokuzunu ahirete bırakmıştır.

Peygamberimizin şefaati; Şefaat demek mü’minlerin bağışlanmaları, günahsız olanların ise daha üstün dereceler alması için peygamberlerin ve Allah’ın sevgili kullarının Allah’a yalvarmalarıdır. Kıyamet günü Allah’ın izniyle bütün peygamberler şefaat edeceklerdir. İnsanlar mahşer yerinde önce ilk insan ve ilk peygamber Adem (as)’dan başlamak üzere bütün peygamberlerden şefat isteyecek en son peygamberimize gelinecektir. Peygamberimiz Allah’ın izniyle şefaat edecek, hesap ancak bundan sonra başlayacaktır. Daha sonra diğer peygamberler ve Allah’ın müsade ettiği kullarda şefaat edebilecektir. Peygamberimiz o gün imanla ölmüş herkese şefaat edecektir. Şefaati inkar eden şefaatten mahrum olur. Allah izin vermedikçe de kimse şefaat edemez.

AHİRETE İMAN ETMENİN MAHİYETİ

Kainatı dolduran bu muazzam eserler, canlı cansız yaratılan sanat eserleri tam bir hikmetle yaratılır. Hiçbiri kalmaz hepsi ölür. Milyon yıl yaşasak bile bize verilen yeteneklerin binde birini tam kapasiteyle kullanamayız. (Bu belki de yeteneklerin bir kısmının daha sonra kullanılacağına delalettir.) Dünyaya gelişinde gidişinde sebebi vardır. İnsan ölmek için gelir dünyaya, sonra dirilmek için yine ölür. Başka alemde dirilmek için ölür.

Yaratılışın muhteşemliğine inanırız, görürüz de yeniden dirilmeye neden tereddüt ederiz? Yeşil ot kurur sonra yine yeşerir, yine kurur. Her kuruduğunda ölür, her yeşerdiğinde birisi onu yeniden diriltir. Yaratılış diriltmeden daha zordur. Kudretli Allah zoru yapmışsa kolayı hayli hayli yapar.

Bu dünyadan bakınca ölüm yokluktur. Başka bir taraftan bakılınca da bir doğuş. Bizim günbatımımız başkasına seherdir bu dünyada bile. Allah hayatı da ölümü de yaratmıştır.

Peygamber ve Allah’a iman ve şeytana aldatma için fırsat verilişi bu dünya bir sınav olduğu içindir.

Sonraki hayat çok farklı ama bu hayatla ilgilidir. O hayatta ne kadar huzurlu ve mutlu olacağımızı bu hayatta belirleriz. Burada ektiğimizi orada biçeriz. Ölüm anında müminle kâfirin durumu farklıdır.

Dünya hayatının sonu kabir hayatının başlangıcıdır. Kabir hayatı “berzah alemi” diye adlandırılır. Bu aleme geçince geri dönüş yoktur. Berzah alemi dünya ve ahiret alemlerinin arasında her ikisine de komşudur. Berzah alemi öte yandan ahiret aleminin ilk menzilidir. Oradaki yasalar ahiretin yasalarıdır. Dinin hakikati orada gayba ait mesele olmaktan çıkar hakikat olur. Bu noktada iman etmek kar getirmez. Berzah aleminde ölen açtığı çığıra göre bu dünyadan dua veya beddua almaya devam edebilir.

Berzah âleminde kişiyi sorgulama bekler. Mümin meleklerle karşılaşır, müjdelenir. Kabri genişler, cennetteki yeri gösterilir ve uyuması istenir. Hem ateşten kurtulduğuna hem cennetle müjdelendiğine sevinir. Derin bir uykuya dalar. İnkâr ehli ise kabri cehennem çukuru gibi yaşar. Çünkü onlar dünyada o çukuru kendi eliyle kazmıştır. Şehitler diğer kabir ehlinden farklı şekilde mükâfat görür.

Yeniden hayata gelme (Reenkarnasyon) yoktur. Batıldır çünkü ayet ve hadislerde yer almaz, kapalı ima getirmek anlamsız olur, Kur’an bu dünyaya geri dönüşün olmadığını söyler. Bu uydurma dünya sevgisinden beslenir. Şeytanın insanı boş vaad ve kuruntular ile oyalamak gibi bir vaadi vardır. Dünya fanidir, tekrar gelinse ne yazar? Adam gibi yaşayıp huzura imanla çıkmak lazımdır. O huzura çıkmak içinde bu dünyada yapılacak şey hazırlık yapmaktır.

KIYAMETİN BÜYÜK ALAMETLERİ

Peygamberimizin kendisi başlı başına alamettir çünkü ahirzaman peygamberidir. Bu yaşamda son döneme girdiğimizin en bariz göstergesidir. Bu alametler gayba ait olduğundan net değildir. Öyle olsa bu dünyanın sınav özelliği kalmazdı.

1. Duhan (Duman)
2. Deccal (Yetenekli, tanrı iddiasında bulunacak şahıs.)
3. Dabbe (Dabbetü’l-arz)Yerden çıkacak varlık (müminin yüzünü cilalayacak, kafirin yüzünü mühürleyecektir.)
4. Güneşin batıdan doğması
5. Hz. İsa’nın inmesi, (Kıyamete yakın inecek, adaletle hükmedecek, hacı kırıp domuzu ve deccali öldürecek)
6. Ye’cüc ve me’cüc ; İki topluluk yeryüzüne yayılıp bozgun yapacak
7-8-9 Üç yerde yerin çökmesi (Biri doğuda, biri batıda biri Arap yarımadasında)
10. Bir ateşin çıkması (Yemen tarafında çıkacak ateş her tarafı aydınlatacaktır.)

KÜÇÜK ALAMETLER;

Yozlaşma, dinden uzaklaşma, ilmin azalması, cehaletin yayılması, savaş ve cinayetlerin artması, zinanın açıkça işlenir olması, içki tüketiminin artması, emanetin ve işin ehil olmayanlara verilmesi, insanların bina yapma yarışına girmesi, birçok sahte peygamberin çıkması, depremlerin çoğalması, bazı toplulukların puta tapması (?), servetlerin çoğalması.

DÜNYANIN SONU; Dünya geçici yaratılmıştır. Sur nedir bilemeyiz ama bildiğimiz kıyamet korkana değil korkmayana kopacaktır. Mümin kıyametin dehşetinden uzak olacaktır. Kıyametten önce Allah bir rüzgâr gönderecek kalbinde zerre kadar imanı olanların ruhunu bununla alacaktır. Kıyameti yaşayacaklar kâfirlerdir.

Kıyametten sonra (ne süre geçer bilinmez) sura yeniden üfürülecek ve diriliş yaşanacaktır. Herkes teker teker ve çırılçıplak koşarak meydana (Haşir meydanı) gelecektir. Burası defterlerin ortaya konduğu, hesapların görüldüğü meydandır. Her ümmet kendi hesap defterinin başına çağırılır. Sonra Peygambere sorulur; Siz ne anlattınız ve ne cevap aldınız?

Defteri noksansız bulmak, zerre kadar iyilik ve kötülüğün yazılı olduğunu görmek mümine müjde, kâfire azaptır. Bu defterde küçük büyük her iyilik ve kötülük yazılıdır. Bu muhasebeden karlı çıkmak için günahlardan arınmak, iyiliklerde yarışmak lazımdır. Büyük günahlara dalmasak bile küçük günahlardan kurtulmak lazım gelir.

Büyük günahlardan sakınmak küçükleri siler, tövbe etmek, sakınmak küçükleri siler, iyilik etmek kötülükleri örter, beş vakit namaz küçük günahları örter.

Allah’ın rahmeti günah silmekle kalmaz iyilikleri misliyle mükâfatlandırır.

KUL HAKKI yememek lazım gelir. İnsan o gün diğer kullarla ve mahlûkatla helalleşecektir. Hatta hayvanlar bile kendi arasında helalleşecek, bu mükemmel adalete yakışır vaziyette bir karıncanın hakkı dava konusu yapılacaktır. Komşularımızla, sokakta rahatsız ettiklerimizle, tekme attığımız köpeklerle, yaktığımız ağaçlarla o gün helalleşilir ve hesaplaşırız. Başkasının hakkına tecavüz eden, edilen affetmedikçe kurtulamaz.

Sorgulama sonunda; suçlunun iyiliği mağdura gider. (Toptan iflas etmek bile mümkündür.) İyiliği kalmadıysa bu kez mazlumun günahları zulmedene yüklenir. Bu ömrünü sevap toplamak için geçiren ama hesaptan yeterince çekinmeyenler için oldukça acıdır. O gün tüm varlıklar konuşur. Güneş, karınca, el ve ayaklarımız…

Hesaptan sonra tartı gelir. Teraziler kurulur ölçülür sonra adalet tecelli eder.

ŞEFAAT; “aracılık etmek” manasınadır. Allah’tan, başkasının bizim adımıza, günahlarımızın bağışlanması için af dilemesi anlamınadır. Şefaat tamamen Allah’ın iznine tabidir. İster bağışlar ister şefaat için izin verir. Kime kim için şefaat edeceği, şefaati kabul edip etmeyeceğini bilemeyiz. O’nun iradesine bağlıdır. İnkâr ehli şefaat görmez, mümin şefaat görür.

Makam-ı Mahmud; şefaat makamıdır. Yüce Peygamberimizin bu makamda bizlere şefaat edebileceğini umarız. Önce peygamberimiz şefaat edecek, sonra diğer peygamberler, sonra alimler, şehitler, melekler, daha pek çok iman ehli şefaat için dilenecektir. Müminler için şefaat dileyen bu muazzam toplulukla müminlerin ilişkisi görülmeye değerdir.

Günahı çok olan şefaatle kurtulsa bile o zamana kadar çektiği endişe ve sıkıntı yeter ona. Onun için şefaate muhtaç olmayacak şekilde bu dünyada çalışmak lazımdır. O zaman yine şefaatten nasibimizi alabilirsek cennette daha yüksek mertebeler için kazancımız olur.

SIRAT; sonra sıra sırat (köprü)ye gelir. Müminler şimşek hızında veya deve süratinde de olsa geçecek, kâfirler insan kapan kancalarca çekilip alınacaktır. Müminlerin köprüden geçerken parolası; “Esenlik ver Ya Rab! Esenlik ver!” şeklindedir.

Köprüyü geçince havuza gelinecek. İman eden kula en büyük ikramdan biri kevser havuzudur. Burada içeceğiz. Asıl susuzluksa bizi oraya çağıran Peygamber efendimizi görünce dinecek. Dünya ve kıyametin sıkıntısı o n bitecek. “Peygamber mümine kendi canından yakındır” ne demek o an daha iyi anlayacağız.

Hüküm verilenler şöyle sınıflandırılır; doğrudan cennetlikler (mümin), doğrudan cehennemlikler (kâfir), bir süre cehennemde kalacaklar (imanlı ama günahkâr olanlar) (Bunlar sonra cennete geçecektir.) ve Araftakiler. (İmanlı ama günah ve sevabı eşit olanlar) Bunlarında bir süre sonra cennete geçeceği umulur.

Cennette; Melekler hak edenleri “hoş geldiniz” diyerek karşılar. Tebrik için doluşurlar. Orda ölünmez, hastalanılmaz, yaşlanılmaz, sefa sürülür, üzülünmez. Cennete giren dünya hayatının süslü maddi detaylarının ne denli önemsiz olduğunu bir kere daha anlar. Helalden hayırdan ahiret hazırlığından gerisi boşmuş denilir. “Her şey bu müjde için vesileymiş” der. “Bu vesileye gelen eziyet, zahmet, gözyaşı, ter meğer mutluluğun ta kendisiymiş…”

Cennette Allah’ın hoşnutluğu bağışlanır. Bundan gayrı cennetliklere azap edilmez. Duyu ve yetenekler cennette gelişir, Allah’ın cemalini görebilecek yetenek bağışlanır, insan O’nu görmenin şerefini yaşar. Allah mübarek cemalini dilediği zaman ve şekilde cennetliklere gösterir.

Cennet böyleyken dünyada kan, kin, fesattan başka bilmeyenler hüküm günü cehennem havuzuna dolar. Cehennem çeşitli azapları hayallere büyük gelir. Cennette iyiliğin 700 kata kadar misli varken cehennemde kötülüğün cezası sadece kendisi kadardır.

124.000 peygamberi dinlemeyen, kitapları ve ahireti inkâr eden, dirilmeye inanmayan, Allah’a karşı gelen, ortak koşan, hesap yok diyen, zulmeden, cehennem ateşinde itiraf edecek ama fayda etmeyecektir.

Zulmedenler mümin bile olsalar cehenneme gidecekler, mazlumun ahı yerde kalmayacaktır.

Cennetteki mağdurlar cehennemdeki zalimleri seyredecektir.

Araf; “yüksek yerler” demektir. Cennet ile cehennem arasındadır. Cennete imrenir, cehennemden kurtulduğuna sevinirler. Bir süre sonra veya afla cennete girerler. Cehennemdeki müminlerde bir süre sonra veya afla cennete girerler. Böylece herkes sonsuza dek yaşayacağı yerini bulmuş olur.

Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, gülerler, sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. Onları bir siyahlık bürür. İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır.(Abese 80/33-42)
 
Üst Alt