Hz. Muhammed (sav ) İnsan ve değeri

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
İNSAN VE DEĞERİ

İnsan ve değeri
İnsan ve değeri
Allah katında en şerefli olanınız, O’ndan en çok çekinenizdir. [42]

Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Yalnız, inanıp iyi işler yapanlar hariç. Onlar için ardı arkası kesilmeyen bir mükâfat vardır.[43]

Resulüllah’ın Mekke eşrafına İslâm’ı anlattığı; onları ilâhî bilgilerden haberdar edip, bireysel ve toplumsal hayatlarını düzene koyacak ölçüleri bildirdiği günlerin birinde yaşanan bir olay ve bu olaya bağlı gerçekleşen ilâhî ihtar, hem İslâm’ın insana bakışını ortaya koydu ve hem de bizzat Resulüllah’ın risâlet sürecindeki eğitiminin aşamalarından birisini teşkil etti. Resulüllah’ın Utbe b. Rabia, Utbe b. Şeybe, Ebû Cehil, Umeyye b. Halef, Amr b. Hişam, Velid b. Muğire ve Abbas b. Abdülmuttalib gibi eşraftan kişilerle konuştuğu bir zamanda, iki gözü de görmeyen Ibn Ümm-ü Mektum yanlarına geldi. Ibn Ümm-ü Mektum, Resulüllah/a iyice yakalaşarak: ‘Ey Allah’ın Resulü.’ Beni, Allah’ın sana öğrettiklerinden haberdar et; bana Kur’an oku’ dedi. O anda Mekke eşrafına islâm’ı anlatmakla meşgul olan Resulüllah, bu isteğe aldırmadı. Eşrafla konuşmasına devam etti. Ibn Ümm-ü Mektum isteğini tekrar dile getirdi. Resulüllah, eşrafın ilgiyle kendisini dinlediği bir anda, sıradan ve üstelik kör birisinin böylesine ısrarlı bir şekilde sözünü kesmesinden hoşlanmadı. îbn Ümm-ü Mektum’u duymazlıktan gelerek eşrafla konuşmasına devam etti. İbn Ümm-ü Mektum isteğini yine tekrarladı. Israrlı bir şekilde Resulüllah’ın kendisini Kur’an’dan haberdar etmesini istiyordu. Resulüllah yine aldırmadı. Ibn Ümm-ü Mektum ısrarından vazgeçecek gibi değildi; isteğini tekrarladı. Kesulüllah, Ibn Ümm-ü Mektum’un ısrarcı talebi nedeniyle eşrafla konuşmasını sürdüremez oldu. Bu durum nedeniyle canı sıkıldı. Canı sıkılmış bir halde yüzünu işitip, Ibn Ümm-ü Mektum’a sırtını çevirerek, eşrafa anlatmakta olduğu konuya devam etti.

Resulüllah, İbn Ümm-ü Mektum’u dikkate almamıştı. Çünkü, risâletin o zamanlarında, eşraftan bazı kişilerin İslâm’a girmesi durumunda İslâm davetinin kolaylaşacağım ve diğer insanların daha kolaylıkla İslâm’a gireceklerini düşünüyordu. Kanaatince, eşraftan birisinin İslâm’a girmesi, İslâm’a ve müminlere güç kazandıracaktı. Dolayısıyla, İbn Ümm-ü Mektum gibi iki gözü de görmeyen, başkalarına muhtaç olan ve hiç kimse üzerinde etkisi bulunmayan birisi yerine Utbe b. Rabia, Ebû Cehil, Umeyye b. Halef veya Abbas b. Abdülmuttalib gibi birisinin İslâm’a mensup olmasını daha fazla Önemsiyordu. Bu, her toplumsal hareketin liderinin veya o hareketin mensuplarının düşündüğü, tamamıyla davanın menfaatini önceleyen bir düşünceydi. Resulüllah düşünüyordu ki, güçlü adamlar davayı güçlü kılarlar. Ancak kabul etmek gerekir ki bu tamamıyla beşerî bir düşünceydi. İnsanları yeteneklerine veya özürlü olup olmadıklarına göre ayrım ancak insanlar açısından bir anlam ifade etmektedir. Allah katında insanlar bu şekilde ayrılmaz ve değerleri bu şekilde belirlenmez. Allah katında önemli olan kimin ilâhî hakikatleri kabule ve kabul ettiklerini uygulamaya daha istekli olup olmadığı ve bunlar doğrultusunda yaptıkları veya yapmadıklarıdır. İşte bu değerler çatışması; beşeri değerlerle ilâhî değerlerin çatışması davet sürecinde kendini açığa vurdu. Resulün ayetlerle adım adım yetiştirilmesi aşamasında, bu konu da İbn Ümm-ü Mektum vesilesiyle Resulüllah’a öğretildi.

İbn Ümm-ü Mektum’un isteğine kulak asmayan, hatta sırt dönen Resulüllah, Mekke eşrafına anlatacaklarını anlatıp yanlarından ayrılırken Abese sûresi vahyolundu. Ayetler Resulüllah’ı hatalı buluyor ve gerekçesini de açıklıyordu. Resulüllah hatasını anlamakta zorlanmadı. O sırada vahyolunan sûrenin îbn Ümm-ü Mektum’la ilgili kısmı şöyledir: ‘Yüzünü ekşitti ve döndü, kör olan kimse geldi diye. Ne bilirsin belki de O senden ögrenecekleriyle günahlarından temizlenecekti. Yahut kendisine hakikat hatırlatılacak ve bu hatırlatma kendisine fayda verecekti. Konuşmakta olduğun Kureyş’in ileri gelenlerinden kendilerini her şeye yeterli görenlere gelince; sen bütün ilgiyi onlara gösterip onların üstüne düştükçe düşüyorsun. Oysa onların arınmaktan geri kalmalarının sorumlusu sen değilsin. Ama, sana koşarak gelen ve Allah’tan korkan kimseyi ise, görmezden gelip başkalarıyla meşgul oluyorsun. Hayır, hayır böyle yapma. O Kur’an elbette bir öğüttür. Bunun için kim istekliyse O’nu hatırlayıp öğüt alabilir.[44]

Resulüllah bu ilâhî ihtarla anladı ki, İslâm’ın özel hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Hele, davetin menfaati’ adı altında zengin, siyasal gücü bulunan, toplumsal statüsü yüksek olanlara sırf bu özellikleri nedeniyle değer verme ve onları kazanma gibi özel bir hedef ve niyeti hiç yoktur. Bu din, insanların yolunu doğru kılmak, önlerini aydınlatmak ve gidişatlarının hep doğruya, güzele, iyiye, hayra yönelik olmasını sağlamak ve tüm bunlara kim istekliyse onu ‘esenliğe ulaştırmak amacını güder. Toplumsal statüleri, cinsiyetleri, ekonomik durumları ne olursa olsun. İbn Ümm-ü Mektum’a gelince, o, iki gözü görmeyen, toplumsal bir gücü olmayan, siyasal veya ekonomik gücü bulunmayan birisi olabilir, ama hakka yakınlığı ve hakkı temsil isteğiyle Allah katında ve dolayısıyla İslâm açısından binlerce, on binlerce ve hatta sayısız Mekke eşrafından daha değerlidir; Allah’ın katında ibn Ümm-ü Mektum’a rağmen Mekke eşrafı bir değer, bir anlam ifade etmemektedir.

Resulüllah bu ilâhi ihtar sonucunda İslâm davetini buna göre yürütmeye devam etti. îbn Ümm-ü Mektum’a karşı da özel bir ilgisi oldu. îbn Ümm-ü Mektum’a hitap ederken, Kendisinden dolayı Rabb’imin beni ihtar ettiği kişi [45] demeyi tercih etti. Ayrıca ona idarî görev vermekten de kaçınmadı. Onu, Medine döneminde, askerî sefere çıkarken, on üç defa [46] kendi yerine vekil tayin ederek Medine’de bıraktı.

[41] Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız…’ (Al-i İmran, 3:110)
[42] Hucurât sûresi, 49:13
[43] Tın sûresi, 95:4-6
[44] Abese, 80:1-12
[45] İbn Abdilber, eUstiâb fî Esmai’hAshâb, 11/502.
[46] İbn Hacer, eUsabe, 11/523; İbn Abdilber, d-îstiab, 11/502.
 
Üst Alt