Risale-i Nurdan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar

MURATS44

Özel Üye
tasarrufundan hariç olduğunu ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil. Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor. Ben, eskide, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam'da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, "Ferdiyet" dahi bulunduğundan, ahirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır. Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azime binaen Mekke-i Mükerremede dahi-farz-ı muhal olarak-Risale-i Nur'un aleyhinde bir itiraz kutb-u âzamdan dahi gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u âzamın itirazını iltifat ve selam suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.
Evet, kardeşlerim, bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayat ve cihanı sarsacak hadiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakarlık taşımak gerektir.
b1121.gif
ayetinin sırr-ı işarisiyle, ahireti bildikleri ve İmân ettikleri halde dünyayı ahirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir. O musibet sırrıyla, hakikî müminler dahi bazan ehl-i dalâlete taraftar olmak gibi dehşetli hatada bulunuyorlar. Cenab-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur şakirtlerini bu musibetlerin şerrinden muhafaza eylesin. Amin.
Said Nursî
• • •

Sual: İşârât-ı Kur'aniye risalesinde Fatiha'nın ahirinde sırat-ı müstakim ashabı ki,
b1122.gif
ayetiyle tarif edilen taife içinde, hem
b1123.gif
(ilâ ahir) hadisinin ahirzamanda gösterdikleri mücahidler içinde ve hem Ve'l-Asri Sûresinin '
b727.gif
dan başlayan üç cümlenin mana-yı işârisinde hususi bir surette bir ferdi, Risale-i Nur'un has şakirtleri olduğuna sebep nedir ve veçh-i tahsisi nedir?
"Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler." İbrahim Sûresi: 14:3.​
 

MURATS44

Özel Üye
Elcevap: Sebebi ise, Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakaik-i Kur'aniyenin muammâlarını hal ve keşfetmiştir ki, her bir tılsımın bilinmemesinden, çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddütlerden kurtulamayıp, bazan imanını kaybederdi. Şimdi, bütün dinsizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler. Yirmi Sekizinci Mektuptaki İnâyât-ı Seb'ada bir kısmına işaret edilmiş. İnşaallah bir zaman o tılsımlar müstakil bir risalede cem edilecek.
Said Nursi
• • •

Salâhaddin'in fıkrasından bir parçadır
Kur'aların, en tehlikeli bir zamanda, Alman orduları Romanya'yı işgal, Bulgaristan'ı tazyik, İtalya'da Yunanistan'la harb ettiği sırada terhisleriyle, o keramet anlaşılmıştır.
Hem her vakit, Tosya'dan Kastamonu'ya gelirken, beraberimde Risale-i Nur'un Lem'a'ları ve Şualar'ı vardı. Haşre dair bir mebhas okuyordum. Kamyon yokuşları tırmanıyordu. Havanın ve makinenin harareti bana ağırlık ve fikrime de "Bu Risale-i muazzam bir mucize-i Kur'aniyedir; başka sahada mucize gösterebilir mi? Halbuki mucize Enbiyalara mahsustur, Resul-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselamdan sonra mucize gösterilmeyecektir." Mülahazası esnasında, kamyon müthiş sadmelerle üç takla, yirmi beş-otuz metre yerden aşağıya yuvarlandı. Şehadet getiriyordum. "Yaralımıyım?" diye kendimi yokladım, yüzbin şükür hiçbir yaram yok. Korkarak doğruldum. Şoförün kafası parçalanmış, "Ah! Of!" çekiyor. Etrafımı tetkik ettim; şoför tarafındaki camlar hurdahaş olmuş; benim tarafımdaki ince cam bile kırılmamış. O anda bunun büyük bir keramet olduğunu, mucize olmadığını ve bir daha böyle maceralı şeyleri tefekkür etmemek için kerametkârâne Risale-i Nur'un bir tokadı olduğunu anladım.
Risale-i Nur şakirtlerinden
Salâhaddin Çelebi
• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Risale-i Nur'un hakkaniyetine ve ehemmiyetine dair bir imza-yı gaybî hükmünde olan yazdığınız mecmua-i işârâta, Lâhikadan intihap ettiğinizden iki misli daha ilâve ettik. Eğer siz de kendinize öyle bir mecmua yazmışsanız, ilâve ettiğimiz miktarı size de göndereceğiz. Bu mecmuanın gösterdiği kıymet Risale-i Nur'da bulunduğunu, bu zamanın dehşetli fırtınaları ispat ediyor.​
 

MURATS44

Özel Üye
Evet, kardeşlerim, Hazret-i İsâ Aleyhisselam, İncil-i Şerifte demiş ki: "Ben gidiyorum, ta size tesellici gelsin. (Yani Ahmed Aleyhissalâtü Vesselam gelsin)" demesiyle Kur'an'ın beşere gayet büyük bir neticesi, bir gayesi, bir hediyesi, tesellisidir.
Evet, bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zeval ve tahribatları içinde ve bu boşluk nihayetsiz fezada herşeyle alâkadar olan insan için hakikî teselliyi ve istinat ve istimdat noktalarını yalnız Kur'an veriyor. En ziyade o teselliye muhtaç, bu zamanda, bu asırda en ziyade kuvvetli bir surette o teselliyi ispat eden, gösteren Risale-i Nur'dur. Çünkü zulümat ve evhamın menbaı olan tabiatı, o delmiş geçmiş, hakikat nuruna girmiş.
On Altıncı Söz gibi ekser parçalarında, hakaik-i imaniyenin yüzer tılsımlarını keşif ve izah edip, aklı inkârdan ve tereddütlerden kurtarmış. İşte bu hakikat içindir ki, bu çok usandırıcı ve dehşetli zamanda, usandırmayacak bir tarzda, çok tekrarla beraber, aklı başında olanları Risale-i Nur'la meşgul ediyor. Refet Beyin mektubunda dediği gibi, "Risale-i Nur'un en bâriz hâsiyeti, usandırmamak. Yüz defa okunsa, yüz birinci defa yine zevkle okunabilir." Pek doğru demiş. Risale-i Nur'un tercümanı, hakikî vazifesinin haricinde dünyadaki istikbaliyata ara sıra bakması, bir derece zahirî bir müşevveşiyet verir. Meselâ, bundan otuz kırk sene evvel diyordu: "Bir nur gelecek, bir nuranî âlemi göreceğiz" deyip, o mana geniş bir dairede ve siyasette tasavvur edilmiş.
Hem bundan on dört, on beş sene evvel, "Dinsizliği çevirenler müthiş semavi tokatlar yiyecekler" diye büyük, geniş, küre-i arz dairesindeki bu dehşetli hadiseyi, dar bir memlekette ve mahdut insanlarda tasavvur etmiş. Halbuki istikbal, o iki ihbar-ı gaybiyeyi tasavvurunun pek fevkinde tefsir ve tabir eyledi.
Evet, eski Said'in "Bir nur âlemi göreceğiz" demesi, Risale-i Nur dairesinin manasını hissetmiş, geniş bir dâire-i siyasiye tasavvur ettiği gibi; sırr-ı '
b749.gif
nın remziyle, on üç, on dört sene sonra, "Dinsizliği, zındıklığı neşredenler, pek müthiş tokat yiyecekler" deyip o hakikatı dar bir dairede tasavvur etmiş. Şimdi zaman, o iki hakikati tam tabir ve tefsir etti.
Evet, başta Isparta vilayeti olarak Risale-i Nur dairesi birinci hakikati pek parlak ve güzel bir surette gösterdiği gibi; ikinci hakikati de, medeniyet-i sefihenin tuğyanını ve maddiyunluk Haşiye taununun aşılmasını çeviren ve idare eden ervah-ı habîsenin başlarına gelen bu dehşetli semavi tokatlar, geniş bir dairede, o sırr-ı '
b749.gif
nın hakikatini tam tamına ispat etmiş.
Risale-i Nur, kat'î bürhanlara istinaden hükümleri, sâir hakaikte, aynı aynına, tevilsiz, tabirsiz hakikat çıkması ve yalnız işârât-ı tevafukiye ve sünuhat-ı kalbiyeye itimaden beyanatı, böyle dünyevî olan mesâil-i istikbaliyede neden bazan tabir ve tevile muhtaç oluyor diye hatırıma geldi.
Haşiye Evet, maddiyunluk taununun hastalığı nev-i beşere bu dehşetli sıtmayı ve küre-i arza bu titremeyi vermiştir.​
 

MURATS44

Özel Üye
Böyle bir cevap ihtar edildi ki: Gaybî istikbal-i dünyevîde ve dünya işlerinde, başa gelen hadisatı bildirmemekte Cenab-ı Erhamürrâhimînin çok büyük bir rahmeti saklandığını ve gaybı gizlemekte çok ehemmiyetli bir hikmeti bulunduğu cihetle, gaybî şeyleri haber vermekten yasak edip, yalnız müphem ve mücmel bir surette, ya ilham veya ihtarla, bir emareyi vesile ederek, keşfiyatta ve rüya-yı sadıkada, bir kısım gaybî hakikatleri ihsas eder. O hakikatlerin hususi suretleri vukuundan sonra bilinir.
Said Nursi
• • •

Risale-i Nur şakirtlerinden Emin, Hilmi, Kâmil ve Feyzi'nin bir fıkrasıdır
Hem, Risale-i Nur'un kasabalara ve cemaatlere berekete medar olması ve ona zarar edenlere tokat gelmesi gibi, şahıslara da pek zahir bir surette, hem bereket ve hüsn-ü maişet ona çalışanlara ve gaybî tokatlar, onun aleyhinde çalışanlara gelmesi, bu havalide çok hadiseleri var. Biz, kendi nefsimizde; çalıştığımız zaman, pek zahir bir surette bir hüsn-ü maişet, bir inayet gördüğümüz gibi; Risale-i Nur'un erkânından Nazif, kat'î bir surette haber veriyor ki, üç dört adam, dünya servetinin hatırı için toplanıp münâfıkane tedbir kurdukları hengâmda, üç gün sonra o üç dört adamın haneleri ve birinin dükkânı yanıp, herbiri binler lira zayiatla tokat yediler.
Hem bir dessas casus adam, Risale-i Nur şakirtleri aleyhinde çalışıyordu ki, onları hapse attırsın. Birgün, serbest olarak "Ben, bir ip ucu bulamadım ki bunları hapse soksam. Eğer bir ipucu bulsam onları hapse sokacağım" diye ilân ettiği vakitten iki gün sonra bir iş yapıp, Risale-i Nur şakirtleri yerinde o adam iki sene hapse girdi.
Hem bedbaht, muannid bir adam, Risale-i Nur aleyhinde, hem şakirtlerinin bir rüknü aleyhinde mütecavizane bulunduğu hengâmda, bir iki gün sonra meyhaneye gidip içe içe çatlamış, orada ölmüş. Bu neviden çok hadiseler var. Demek Risale-i Nur, dostlara tiryak olduğu gibi, düşmanlara da saika oluyor.
Gavs-ı Âzamın, Üstadımız hakkında
b1127.gif
fıkrasıyla, inayet ve teshile mazhar olduğuna ve tevafuk, Risale-i Nur'un kerametinin bir mâdeni bulunduğuna pek çok emarelerden, bu bir iki gün zarfında, küçük ve lâtif, fakat kat'î kanaat veren cüz'î hadiselerin tevafukunda gözümüzle gördüğümüz inayet-i
Muhakkak ki sen inayet gözüyle gözetilip korunmaktasın.​
 

MURATS44

Özel Üye
Rabbaniyenin nümunelerinden beş-altısını beyan ediyoruz ki, onlar, bu iki gün zarfında beraber vuku bulmuş.
Birincisi : Dün, Üstadımıza, Risale-i Nur'a ait üç hizmet lazım geldi. Kimse de yok. Biz de uzaktayız. Merdivenden inip, bir çocuğu bulup, bizlere göndermek niyetiyle kapıyı açtı. Risale-i Nur'un o hizmetini görecek fevkalade bir tarzda, dakikasıyla, üç şakirdi kapıya geldiler.
İkincisi: .................
Üçüncüsü: Üstadımız, aynı yine bugün Emin'e dedi: "Üç dört aydır her hafta karyesinden buraya gelen hane sahibesi gelmedi, kirasını dört aydır almadı. Herhalde cevap gönderin gelsin, alsın" dediği aynı dakikada, dört aydan beri yanına gelmeyen o hane sahibesi kapıyı vurdu, geldi. Beş aylık kirasını aldı. Üstadımız, bu hadise-i inayetten memnuniyeti için, uzak bir nahiyeden gelen, yuvarlak, hiç görmediğimiz ve burada bulunmayan bir küçük ekmeği o hane sahibesine verdi. Aynı vakitte, yirmi dakika zarfında, burada bulunmayan aynı ekmekten, iki sene Risale-i Nur'un iki kitabını alıp mütalaasının manevi ücretinden binde bir ücret olarak geldi. Ve bir parçacık aşure çorbasını dahi yine o ev sahibesine verdi. Aynen, o aşurenin on misli kadar, lâtif üç ekmek, yine iki sene iki kitabın okunmasına binde bir ücreti diye geldi. Gözümüzle gördük.
Hem yine Üstadımız, bugün o hane sahibesine, yedi senedir adını bilmediği için "İsmin nedir?" diye sormuş. O da demiş: "Hayriye'dir." Hayriye isminde olmak tevafukuyla, iki saat sonra, Hayri namında Risale-i Nur'un bir şakirdi, haberimiz yokken İstanbul'a gitmiş. Hem ticaret münasebetiyle iki mühim şakirtler dahi gidip geç kaldılar. Maddi, manevi fırtınalar münasebetiyle Üstadımız onları, hem oradaki mühim bir şakirdi çok merak ediyordu. Bugün o Hayri, iki saat Hayriye'den sonra geldi; o üç şakirt hakkındaki merakı izale ettikten sonra-dört aydan beri devam eden "tefarik" namında Üstadımızın bir kokusu bugün bitmişti-Hayri'nin elinde bir küçük şişe... Dedi: "Size tefarik getirdim." Biz de bu küçük, lâtif tefarikteki tevafuka "Barekâllah" dedik.
Bu iki gün zarfında bu küçücük nümuneler gibi, Üstadımız, Mucizat-ı Ahmediyenin tashihatıyla meşgul olduğu için, bunlardan başka çok nümuneleri görmüş. Madem iki günde böyle inayetin cilvelerini görüyoruz; Risale-i Nur dairesi içinde dikkat edilse, herkes kendi nefsinde hizmeti derecesinde böyle nümuneleri görebilir.
Risale-i Nur şakirtlerinden
Hafız Tevfik Hilmi Kamil Hayri Mehmet Feyzi
evet evet evet evet evet
Evet. Ben de tasdik ediyorum.
Said Nursî

• • •​
 

MURATS44

Özel Üye
Feyzi ile Emin diyorlar:
Üstadımızın ve Risale-i Nur'un ciddi hakaikleri içinde en tatlı bir fâkihesi tevafuk olduğu için, kardeşlerimize, yine bu iki gün zarfında küçük bir iki tevafuku, size bundan evvelki tevafuka haşiye olarak yazıyoruz.
Evet, nasıl ki kelimatta ve kelimat-ı mektubede tevafuk, bir kast, bir inayet-i hususiyeyi gösteriyor. Bazan harika olup keramet derecesine çıkıyor. Bazan lâtif bir zarafet veriyor. Aynen öyle de, Risale-i Nur'a ait ve Üstadımıza ait hadisatta da aynen, kastî ve inayetkârâne tevafuku, akvaldeki o ef'alde dahi görüyoruz.
Ezcümle: Size yazılan, dört ay gelmeyen hane sahibesi için Emin kardeşimize dedi: "Haber gönder" tekellümünde, onun kapı çalması tevafuk ettiği gibi; aynı cümle, iki defa okunduğu zaman, "Emin'e dediği" kelimesi okunduğu ânında, aşağıdaki kapıyı Emin açtı. Gelmek zamanı gelmeden geldi. İkinci gün, yine başka bir adama okunduğu vakit, "Emin'e dediği" kelimesini okuduğu vakit, aynı anda yukarı kapıyı Emin açtı, gelmek âdetine muhalif olarak geldi, girdi. Bu iki tevafuk, hane sahibesinin tevafukuna tevafuku gösteriyor ki, en cüz'î işlerimiz de tesadüf değil, kastî tevafuktur.
Hem, dört ay evvel bize bir parça tarhana getiren Risale-i Nur şakirtlerinden Fuad'ın, İstanbul'a gidip, otuz gün tehirinden, geç kalmasından endişe ettiğimiz aynı günde, onun tarhanası bittiği aynı günde gelmesi tevafuk etti.
Hem aynı günde, bir parça tereyağı-biz ve Üstadımız da bunun bereketini hissediyorduk-bittiği dakikada onun miktarına tevafuk edip, zannımızca aynı yerde, aynı miktar, aynı zamanda geldiği gibi; hem buralarda, köylerde, kül içinde yapılan bir çörek, Üstadımızın hoşuna gittiği için sabah akşam ondan yiyip ve on beş gün devam edip, bittiği aynı günde, aynı çörekten, onun akrabasından birisi getirdi. Bu tevafukun hatırı için geri çevirmedi, kabul etti. Mukabilinde bir teberrük verdi. Gözümüzle bu lâtif tevafukdaki şirin inayet-i ilâhiyyenin cüz'î cilvelerini gördük ve anladık ki, kör tesadüf işimize karışmıyor.
Mânidar tevafuk, Risale-i Nur'un kelimatında ve hurufatında olduğu gibi, ona temas eden harekât ve ef'alde de öyle mânidar tevafuklar var. İnayete temas ettiği için, en cüz'î birşey de olsa kıymeti büyüktür. Böyle uzun yazmak ve ziyade ehemmiyet vermek israf olmaz. Çünkü, manası olan inayet ve iltifat-ı rahmet muraddır. Ve o bahis dahi manevi bir şükürdür.
Risale-i Nur şakirtlerinden
Emin, Feyzi
• • •​
 

MURATS44

Özel Üye
Risale-i Nur eczalarını mahkemeden alıp, bana getirip teslim eden Hafız Mustafa'ya hitaptır.
b635.gif

b524.gif
-1-
b1129.gif
-2-
Sen binler safalarla geldin, beni ebedi minnettar ettin. Ve sadık arkadaşlarınla Risale-i Nur'un serbestiyetine hizmetiniz o derece büyük ve kıymetlidir, değil yalnız bizi ve Risale-i Nur'un şakirtlerini, belki bu memleketi, belki alem-i İslamı manen minnettar ettiniz ki, ehl-i imanın imdadına yetişmeye Risale-i Nur'un yolunu serbestçe açtınız. Ben, bir seneden beri seni ve seninle beraber bu serbestiyetine çalışanları, merhum Hafız Ali ve Hüsrev gibi Risale-i Nur'un kahramanlarıyla beraber manevi kazançlarıma, dualarıma şerik etmişim; hem devam edecek... Buraya kadar herbir dakika, yoldaki bir gün, Risale-i Nur'un hizmetinde bulunduğun gibi beni minnettar eyledin. Hakim-i adil namını alan malum zatı ve lehimizde onunla beraber çalışanları, bu hakiki adalete hizmetleri için ahir ömrüme kadar unutmayacağım. Altı yedi aydır onları da aynen manevi kazançlarıma şerik ediyorum.
Bana teslim ettikleri Risale-i Nur'un bir kısmını, kardeşlerime cevap vereceğim, bütününü yazsınlar, onlara hediye edeceğim. Çünkü onlar, Risale-i Nur'un bundan sonraki hizmetine tam hissedardırlar. Bu meselede ben Denizli şehrini kendi karyeme arkadaş edip bütün emvatını ve ehl-i imanın hayatta olanlarını hem kendim, hem Risale-i Nur'un talebeleri, manevi kazançlarımıza hissedar etmeye karar verdik. Denizli Hapishanesini de, bir imtihan medresemiz telakki ediyoruz. Ve bizimle alakadar hem Denizli de, hem hapiste umumuna ve hususan tam adaletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selam ve dualar ederiz.
Said Nursi
• • •
1 Allah ın adıyla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ediriz. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Sûresi: 44.)
2 Allah ın selamı, rahmeti ve bereketi Risale-i Nurun harfleri sayısınca üzerinize olsun.​
 

MURATS44

Özel Üye
b635.gif

b638.gif

Beşinci nokta: Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine, belaların def'ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belayı def ediyor; onun intişarı ve okunması külli bir sadaka nev inde semavi ve arzi belaların def'ine çok emareler ve çok hadiselerle tebeyyün etmiş. Hatta Kur'ân ın işaretiyle tahakkuk etmiş. Ve yazmasını ve intişarını men etmek zamanlarında dört defa zelzelelerin başlaması ve intişarıyla durmaları ve Anadolu da ekser okunması İkinci Harb-i Umuminin Anadolu ya girmemesine bir vesile olduğu Sure-i Ve l-Asr işaret ettiği, bu iki ay kuraklık zamanında mahkemenin Risale-i Nur'un beraatine ve vatana menfaatli olduğuna dair kararını Mahkeme-i Temyiz tasdik ederek tam bir serbestiyetle Risale-i Nur'un intişar ve okunmasını beklerken, bütün bütün aksine olarak men edilmesi ve mahkemedeki risalelerin sahiplerine iade edilmemesi ve bizi de o cihetle konuşmaktan men etmeleri cihetiyle, belaların def'ine vesile olan bu külli sadaka-i maneviye karşı çıkamadı, günahımız neticesi kuraklık başladı.
Biz Risale-i Nur şakirtleri dünyaya çok ehemmiyet vermediğimizden, dünyaya yalnız Risale-i Nur için baktığımızdan, bu yağmursuzlukta dahi o noktadan bakıyoruz. İşte, Denizli de mahkemeye verilen cüz i bir kısım Risale-i Nur, sahiplerine iadesinin aynı zamanında, burada dahi bir kısım zatlar yazmaya başlamaları aynı vaktinde, bu yağmursuzlukta bir derece rahmet yağdı. Fakat Risale-i Nur'un serbestiyeti cüz i olmasından, rahmet dahi cüz i kaldı. İnşaallah, yakında benim de risalelerim iade edilecek, tam serbest ve intişarı küllileşecek ve rahmet dahi tam olacak Haşiye

• • •

b635.gif

b638.gif

Aziz kardeşlerim,
Size iki pusulayı Leyle-i Regaipten altı saat evvel yazdım. "Hizbü n-Nuriye" kağıt ile teslimden sonra, katiyen benim kanaatimde bir nevi Mucize-i Ahmediye olarak, iki aydan beri mütemadiyen kuraklık ve yağmursuzluk, her tarafta daima namazlardan sonra pek çok duaların akim kaldığı ve herkes meyusiyetten
Haşiye Hem aynen öyle oldu, biz gördük.​
 

MURATS44

Özel Üye
derd-i maişet endişesiyle kalben ağlarken, birden Leyle-i Regaip-bütün ömrümde hiç mislini işitmediğim ve başkalar da işitmediği-üç saatte yüz defa, belki fazla tekrarla melek-i ra dın yüksek ve şiddetli tesbihatıyla öyle bir rahmet yağdı ki, en muannide dahi Leyle-i Regaibin kudsiyetini ve Hazret-i Risaletin bir derece, bir cihette alem-i şehadete teşrifinin umum kainatça ve bütün asırlarda nazar-ı ehemmiyette ve Rahmeten li l-Alemin olduğunu ispat etti ve kainat o geceyi alkışlıyor diye gösterdi.
Acaba, dualarımızda Isparta bu memleketle beraberdi, bu yağmurda hissesi var mı, merak ediyorum. Şimdiye kadar çok emarelerle Risale-i Nur bir vesile-i rahmet olmasından, bu rahmet ima eder ki, herhalde ehemmiyetli bir fütuhatı perde altında vardır ve belki serbestiyetine bir işarettir.Haşiye Hem burada Lem alar ın verdiği iştiyak cihetiyle yazıcıların çoğalması, inşaallah bir nevi makbul dua hükmüne geçti.

• • •

b635.gif

b638.gif

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Leyle-i Miracın, aynı leyle-i Regaib gibi hiç inkâr edilmez bir tarzda, bir nevi mucize-i Ahmediye gibi bir kerametini ve kâinatça hürmetini gözümüzle gördük. Şöyle ki:
Nasıl evvelce yazdığımız gibi iki ay kuraklık içinde burada hiç yağmur gelmediği, güya leyle-i Regaibi bekliyor gibi o mübarek gecenin gelmesiyle emsalsiz bir gürültü ile kudsiyetini burada gösterdiği gibi, aynen öyle de, o geceden beri buraya bir katre yağmur düşmediği halde, yirmi günden sonra aynen Miraç gecesi birden bire öyle bir rahmet yağdı ki, dinsizlerde şüphe bırakmadı ki, Sahibü'l-Miraç, Rahmeten li'l-Âlemîn olduğu gibi, onun Miraç gecesi de bir vesile-i rahmettir. Hem ehl-i imanın imanlarını kuvvetlendirdiği gibi, meyusiyetlerini de bir derece izale etti.
Hal-i âlemi bilmiyorum, fakat hissediyorum ki: Ehl-i İmân her harici birkaç tarafta tazyikat, hem dahilî endişeler ve kuraklıktan gelen derd-i maişet ve nokta-i istinadı dünyaca bulamamaktan, ehemmiyetli bir meyusiyetin tesiriyle, hattâ ibadete karşı bir fütur gelmişti. Birden Miraç gecesi, burada kerametiyle leyle-i
Haşiye Sonra tahakkuk etti ki; aynı zamanda hem fütühatı, hem serbestiyeti perde altında tahakkuk etmiş.
 

MURATS44

Özel Üye
Regaibin kerametini takviye ederek ehl-i imana bildirdi ki: "Siz sahipsiz değilsiniz. Kâinat kabzasında bulunan bir zatın, âleme rahmet gönderdiği bir istinadgâhınız vardır" diye meyusiyet ve endişelerini kısmen izale eyledi.
Hem Risale-i Nur'un bir silsile-i kerametini teşkil eden tevafuk, bu hadisede hiç tesadüfe havale edilmez bir tarzda üç-dört tevafukla, leyle-i Miraç ve leyle-i Regaib hürmetlerinde Risale-i Nur'un da bir hissesi var olduğunu gördük.
Birinci tevafuk: İptida ve intiha-i terakkiyat-ı hayat-ı Ahmediyenin ünvanları olan leyle-i Regaib ve leyle-i Miraç bu kuraklık zamanında kesretli rahmette tevafuklarıdır.
İkinci tevafuk: Bugünlerde Hüsrev'in tevafuklu yazdığı Miraç Risalesini burada Risale-i Nur talebeleri şevke gelip aynen tevafukunu, hattâ yedi "fakat, fakat, fakat" kelimelerinin parlak tevafukunu gösteren nüshaları yazdılar, bitirdiler. Ben de tashih ediyordum, başkaları da okuyordular. Birden Miraç gecesi kesretli rahmetiyle gelmesi, Risale-i Nur'un yazılması ve Hüsrev'in Miraç Risalesi ve intişarı dahi bir vesile-i rahmet olduğunu talebelerine bir kanaat verdi. İki-üç tevafuk daha var. Bize kat'î kanaat veriyor ki, tesadüf içinde yoktur. Doğrudan doğruya bu muannid zamanında şeâir-i İslâmiyenin ehemmiyetlerini göstermeye bir işarettir. Umum kardeşlerime selâm ve Miraçlarını tebrik ederim.
b126.gif

Buranın umum ahalisi ve Risale-i Nur şakirtleri namına
Said Nursî
Evet, Üstadımızı tasdik ediyoruz.
Mehmed, Mehmed, Osman, İbrahim, Ceylan, Hayri v.s.

• • •

b635.gif

b638.gif

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sual: "Tevafukla bu keramet nasıl kat i sabit oluyor?" diye kardeşlerimizden birisinin sualine küçük cevaptır.
Elcevap: Birşeyde tevafuk olsa, küçük bir emare olur ki, onda bir kasıt var, bir irade var; rastgele bir tesadüf değil. Ve bilhassa tevafuk birkaç cihette olsa, o emare tam
kuvvetleşir. Ve bilhassa, yüz ihtimal içinde iki şeye mahsus ve o iki şey birbiriyle tam münasebettar olsa, o tevafuktan gelen işaret sarih bir delalet hükmüne geçer ki, bir kasıt ve irade ile ve bir maksat için o tevafuk olmuş, tesadüfün ihtimali yok.
İşte, bu mesele-i Miraciye de aynen böyle oldu. Doksan dokuz gün içinde yalnız Leyle-i Regaip ve Leyle-i Miraca yağmur rahmetinin tevafuku ve o iki gece ve güne mahsus olması, daha evvel ve daha sonra olmaması ve ihtiyac-ı şedidin tam vaktine muvafakatı ve Miraciye Risalesinin burada çoklar tarafından şevkle kıraat ve kitabet ve neşrine rastgelmesi ve o iki mübarek gecenin birbiriyle bir kaç cihette tevafuk etmesi ve mevsimi olmadığı için acip gürültülerle, söylenmeyecek maddi manevi zemin gürültüleriyle feryatlarına tehditkarane ve tesellidarane tevafuk etmesi ve ehl-i imanın meyusiyetinden teselli aramalarına ve dalaletin savletinden gelen vesvese ve zaafiyetine karşı kuvve-i maneviyenin takviyesini istemelerine tam tevafuku, bu geceler gibi şeair-i İslamiyeye karşı hürmetsizlik edenlerin hatalarına bir tekdir olarak, "Kainat bu gecelere hürmet eder, neden siz etmiyorsunuz?" diye manasında, kesretli rahmetle şeair-i İslamiyeye karşı, hatta semavat ve feza-yı alem hürmetlerini göstermekle tevafuk etmesi, zerre miktar insafı olan bilir ki, bu işte hususi bir kasıt ve irade ve ehl-i imana hususi bir inayet ve merhamettir; hiçbir cihetle tesadüf ihtimali olamaz.
Demek hakikat-ı Miraç, bir mucize-i Ahmediye (a.s.m.) ve keramet-i kübrası olduğu ve Miraç merdiveniyle göklere çıkması ile zat-ı Ahmediyenin (a.s.m.) semavat ehline ehemmiyetini ve kıymetini gösterdiği gibi, bu seneki Miraç da zemine ve bu memleket ahalisine kainatça hürmetini ve kıymetini gösterip bir keramet gösterdi.
Duanıza muhtaç kardeşiniz
Said Nursi
• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bizim kat'iyen şek ve şüphemiz kalmadı ki, bu hizmetimizin neticesi olan Risale-i Nur'un serbestiyetini değil yalnız biz ve bu Anadolu ve alem-i İslam alkışlıyor, takdir ediyor; belki kainat memnun olup cevv-i sema, feza-yı alem alkışlıyor ki, üç dört ayda yağmura şiddet-i ihtiyaç varken gelmedi ve Denizli de mahkemenin bilfiil teslimine karar vermesi, yine leyle-i Miraçta aynen Risale-i Nur'un bir rahmet olduğuna işareten leyle-i Regaibe tevafuk ederek kesretli melek-i ra dın alkışlamasıyla ve rahmetin Emirdağında gelmesi o teslim kararına tevafuk etmesi ve bir hafta sonra, demek Denizli de vekillerin eliyle alınması hengamlarında yine aynen leyle-i Miraca ve leyle-i Regaibe tevafuk ederek aynen onlar gibi Cuma gecesinde kesretli rahmet ve yağmurun bu memlekette gelmesi, o tevafuklarıyla kat i kanaat verdi ki:
Risale-i Nur'un müsaderesine ve hapsine dört zelzelelerin tevafuku küre-i
arzca bir itiraz olduğu gibi, bu Emirdağı memleketinde dört ay zarfında yalnız üç Cuma gecesinde-biri leyle-i Regaip, biri leyle-i Miraç, biri de Şaban-ı Muazzamın birinci Cuma gecesinde-rahmetin kesretli gelmesi ve Risale-i Nur'un da serbestiyetinin üç devresine tam tamına tevafuk etmesi, küre-i havaiyenin bir tebriki, bir müjdesidir ve Risale-i Nur'un da manevi bir rahmet ve yağmur olduğuna kuvvetli bir işarettir.
Ve en latif bir emare şudur ki: Dün, birdenbire bir serçe kuşu pencereye geldi, vurdu. Biz, uçurmak için işaret ettik, gitmedi.
Mecbur oldum, Ceylan a dedim: "Pencereyi aç; o ne diyecek?"
Girdi, durdu, ta bu sabaha kadar... Sonra odayı ona bıraktık, yatak odama geldim. Bu sabah çıktım, kapıyı açtım, yarım dakikada döndüm, baktım, "Kuddüs, Kuddüs" zikrini yapan bir kuş odamda gördüm. Gülerek dedim: "Bu misafir niçin geldi?" Tam bir saat bana baktı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek bıraktım, yemedi. Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada geldim, o misafir kayboldu.
Sonra bana hizmet eden çocuk geldi, dedi ki: "Ben bu gece gördüm ki, Hafız Ali nin kardeşi yanımıza gelmiş."
Ben de dedim: "Hafız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşimiz buraya gelecek."
Aynı günde, iki saat sonra çocuk geldi, dedi: Hafız Mustafa geldi; hem Risale-i Nur'un serbestiyetinin müjdesini, hem mahkemedeki kitaplarımı da kısmen getirdi; hem serçe kuşunun ve senin, hem kuddüs kuşunun tabirini ispat etti-ki, tesadüf olmadığını ispat etti.
Acaba, emsalsiz bir tarzda hem serçe kuşu acip bir surette, hem kuddüs kuşu garip bir surette gelip bakması, sonra kaybolması ve masum çocuğun rüyası tam tamına çıkması, Risale-i Nur'un Hafız Mustafa gibi bir zatın eliyle buraya gelmesinin aynı zamanına tevafuku hiç tesadüf olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mı ki, bir beşaret-i gaybiye olmasın?
Evet, bu mesele, küçük bir mesele değil; kainat ve hayvanat ile alakadardır. Ben Risale-i Nur'un bir şakirdi olmak itibarıyla, kendi hisseme düşen bu kar ve neticeyi, binler altın lira kadar kazancım var kanaat ediyorum. Başka yüz binler Risale-i Nur şakirtleri ve takviye-i imana muhtaç ehl-i imanın istifadeleri buna kıyas edilsin.
Evet, dinin, şeriatın ve Kur'ân ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hal ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haşr-i cismani gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'ân hakikatlerini en
mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alakadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur'âniyedir ve ehl-i İmân elinde bir elmas kılınçtır.
b126.gif

Emirdağ'inda kardeşiniz
Said Nursi
• • •

Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev tarafından kaleme alınmıştır.

b635.gif


Risalei'n-Nur'un kerametlerindendir ki: Üstadımız Radıyallahü Anh, çok defa risalelerde, "Ey mülhidler ve ey zındıklar! Risalei'n-Nur'a ilişmeyiniz. Eğer ilişirseniz, yakında sizi bekleyen belâlar, sel gibi başınıza yağacaktır" diye on seneden beri kerratla söylüyorlardı. Bu hususta şahit olduğumuz felâketlerden,
Birincisi : Dört sene evvel Erzincan'da ve İzmir civarında vukua gelen hareket-i arz olmuştur. O vakitler münafıklar, desiselerle Isparta mıntıkasında Sava ve Kuleönü ve civarı köylerdeki Risale-i Nur talebelerine iliştiler. Otuz-kırk kadar Risale-i Nur talebelerini "Camie gitmiyorsunuz, takke giyiyorsunuz, tarikat dersi veriyorsunuz" diye mahkemeye sevk etmişlerdi. Cenab-ı Hak, İzmir civarına ve Âzerîleri ve civarındaki halkı dehşetler içinde bırakan zelzelelerle Risale-i Nur'un bir vesile-i def-i belâ olduğunu gösterdi. Bu zelzelelerden bir hafta sonra, mahkemeye sevk edilmiş olan o kardeşlerimizin hepsi beraat ettirilerek kurtulmuşlardı.
İkincisi : Yine vakit vakit Risale-i Nur talebelerinin arkalarında koşmakta devam eden mülhidler, hatt-ı Kur'ân ile çocuk okuttuklarını bahane ederek Isparta'da müteveffa Mehmed Zühtü (rahmetullahi aleyh) ile Sava Karyesinden Hâfız Mehmed (rahmetullahi aleyh) ismindeki iki Risalei'n-Nur talebesine hücum etmişler. Nur dersini okuyan çocukları, bu iki kardeşimizin evlerinden alınan Risale-i Nur eczalarıyla birlikte mahkemeye sevk edilmiş. Merhum Mehmed Zühtü, para cezasıyla mahkûm edilmek istenilmiş. Neticede, merkezi Erbaa ve Tokat'ta vukua gelen ikinci bir korkunç zelzele ile Cenab-ı Hak, Risalei'n-Nur bir vesile-i def-i belâ
olmakla şakirtlerine yardım ederek Üstadlarının verdiği haberin sıhhatini tasdik etmek için o kardeşimizi beraat ettirmiş ve alınan bütün Risale-i Nur eczalarını kendilerine iade ettirmiştir.
Üçüncüsü olan o münafıklar, Rumî bin üç yüz elli dokuz senesinde, tekrar başta sevgili Üstadımız olduğu halde, bize ve Risalei'n-Nur'a hücum ettiler. bir kısmımızı Isparta'dan topladılar, bir kısmını Çivril'den Isparta'ya getirdiler, sevgili Üstadımızı da yalnız olarak Kastamonu'dan Isparta'ya sevk ettiler. Daha başka vilâyetlerden de arkadaşlarımız Isparta'ya getirilmişti. Ehl-i garazın iğfaline kapılan Isparta adliyesiise: İçinde bulunduğumuz Denizli Hapishanesindeki musibetin başımıza gelmesine sebep, Risalei'n-Nur'un gayesi haricinde bulunan cephelerde, bizce mânâsı olmayan ithamlar altında bizi sıkıyordu. Bilhassa kıymettar Üstadımızı daha çok tazyik ettikleri vakit, Üstadımıza lüzumlu lüzumsuz bir çok sualler açan Isparta Müddeiumumîsinin "Bu belâlar dediğin nedir?" diye olan sualine cevaben: Evet, demiş, zındıklar eğer Risalei'n-Nur'a ve şakirtlerine ilişseler, yakında bekleyen belâların hareket-i arz suretiyle geleceğini söylemişti.
Daha sonra bizi Denizli'ye sevk ettiler. Kastamonu, İstanbul, Ankara dahil olmak üzere on vilâyetten adliyelere sevk edilen yüzü mütecaviz Risale-i Nur talebelerinin bir kısmı bırakılmış, yetmiş kişiden ibaret olan bir diğer kısmı da Denizli'de "medrese-i Yusufiye" namını alan hapiste bulunuyordu. Bizim bütün müracaatlarımıza sudan cevap veriliyor, sevgili Üstadımız daha çok tazyik ve sıkıntı içerisinde yaşattırılıyor, ufûnetli, rutubetli, zulmetli, havasız bir yerde bütün bütün konuşmaktan ve temastan men edilmek suretiyle haps-i münferidde azap çektiriliyordu.
İşte bu sıralarda Denizli zindanının bu dehşetli ıztıraplarını geçirmekte idik. Allah'tan başka hiçbir istinadgâhları bulunmayan bu biçarelerin bir kısmı Kastamonu'dan, diğer bir kısmı İnebolu'dan, diğer bir kısmı da İstanbul'dan henüz gelmemişlerdi. Şu vatanın her köşesinde hak ve hakikat için çırpınan ve saf kalbleriyle necatları için Rabb-i Rahimlerine iltica eden pek çok mâsumların semâvâtı delip geçen Arşu'r-Râhmân'a dayanan âhları boşa gitmedi. Allahü Zülcelâl Hazretleri, o mübarek Üstadımızın Isparta'da söylediği gibi, mâsumları Cennete götüren, zâlimleri Cehenneme yuvarlayan dehşetli bir diğer zelzeleyi gönderdi. Karşısında Risalei'n-Nur müdafaa vaziyetinde bulunmamasından çok haneler harap oldu, çok insanlar enkaz altında ezildi, çokları sokak ortalarında kaldı. Henüz memleketlerinin hapishanelerinde bulunan kardeşlerimizden Kastamonu'dan Mehmed Feyzi ve Sadık ve Emin ve Hilmi ve İnebolu'dan Ahmed Nazif, Denizli Hapishanesine sevk edildiklerinde şu mâlûmatı verdiler:
"Zelzele tam gece saat sekizde başladı. Bütün arkadaşlar, Lâ ilâhe illâllah zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekte idi. O sırada hatırımıza geldi: Risalei'n-Nur'u aşkla ve bir sâikle üç-beş defa şefaatçı ederek Cenab-ı Hak'tan halâs istedik. Elhamdü lillâh, derhal sâkin oldu.​
 
Üst Alt