A.B > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
BİR ÇOK KİMSE ŞU, BU BİDATTIR, ONU YAPMAK CAİZ DEĞİLDİR, DİYOR BİDAT NEDİR? Bidat lugatte nümunesiz ve benzeri olmayan ve sonradan uydurulan şeydirŞeriatta ise Kur'an ve sünnette yer almamış ve sonradan icat edilmiş nesnedirBu da hasene ve seyyi'e olmak üzere iki kısımdır
Bidat'ı hasene,Kur'an ve sünnette yer almadığı halde İslamın genel prensiblerine uyarak beşeriyete faydası dokunan şeydir
Bidat' seyyie ise ,İslamın genel prensiblerine ters düşüp beşeriyete faydası dokunmayan ,bilakis zarar veren şeydirBaşka bir yönden de bidat beş kısımdır:

1- Din ve dünya için gerekli bir şey olup vacibin hududu dahilinde olan bir şeydirMesela İslam dini Kur'an ve sünnete dayanırBunları iyice anlamak için nahiv,sarf,me'ani,bedi ,beyan ve lugat gibi bilgileri bilmek lazımdırBunları yazmak ve öğrenmek farz-ı kifayedirKur'an-ı kerimi bir araya getirip cem etmek te bu kabıldendirPeygamber(sav)hayatta ikenKur'an-ı Kerim sure ve parçalar halinde olup bir arada değildiBölümler halinde ashab-ı kiramın yanında bulunurduYalnız Kur'an-ı Kerimi ezberleyip hıfz eden çoktuEbu Bekirin hilafeti sırasında Yemame savaşı patlak verdi Ve bu savaşta hafızlardan yetmiş kişi şehid oldu Bunun üzerine Hz Ömer endişe etti Zamanla hafızların vefat ve şehadetiyle Kur'an-ı Kerim'in kaybolmasından korktu ve halife olan Ebu Bekir'e (ra) giderek kur'an-ı Kerim'in bir araya geirilmesini teklif etti Fakat Ebu Bekir bu iş bidat olup Peygamber'in yapmadığı bir şeydir diyerek teklifi reddetti Fakat Hz Ömer (ra) durumu açıladı ve Hz Ebu Bekir'in kalbi de münşerih olup iyi olacağına kanaat getirdi Ve bunun için Zeyd bin Sabit'i görevlendirdi

2- Küfrü gerektirmezse de Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'a muhalefet eden görüş ve amel bidattır Bu bidat da haramdır Mesela birçok kimse tarikat namı altında erkek kadın bir araya gelerek ayın yapar ve İslam'ın kabul etmediği birçok gayr-ı İslami hallerin ortaya çıkmasına vesile olur Bu gibi hallerin tarikatla hiç ilgisi yoktur Bidattır Herhangi bir ibadet ve zikir için hudud çizilmiş Onu aşmak da bidattır Mesela teravih namazı yirmi değil fazla kılmak ve namazdan sonra tesbih, tahmid ve tekbirleri otuzüç defa değil daha fazla yapmak da bidattır
3- İslam'a ve müslümanlara hizmet etmek maksadıyla cemiyet kurmak ve Kur'an kursu binasını yapmak da bidattır Peygamber (sav)'in zamanında böyle bir şey yoktu Ancak İslam ve müslümanlara faydalı olmak ve ameli salih kabilinden olduğu için sünnettir
4- Camiye, minber ve mihrab gibi şeyleri yapmak gereklidır Fakat aşırı olarak onları süslemek ve israfa kaçmak doğru değildir Peygamber (sav)'in zamanında olmadığından mekruh ve bidattır
5- Lezzetli yemek yemek ve çeşit çeşit elbise giymek de bidat olmakla beraber mübahtır İmam Şafii (ra) şöyle diyor: Kur'an, sünnet, icma ve ashab yoluna aykırı icat edilen şey bidat-ı seyyi'edir Hayırlı bir şey icat edilse bidat-ı hasenedir (Fethü'l-Mübin)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BİD'Î TALÂK

Kadını hayız halinde iken veya temizlenince birleştikten sonra yahut da bir temizlik içinde bir sözle birden fazla talâkla boşama Sünnet'e aykırı olan bu tür boşamanın haram olduğu ve bunu yapan erkeğin İslâmî hükümlere karşı gelmiş sayılacağı husûsunda İslâm âlimleri arasında ittifak vardır Ancak İslâm hukukçuları böyle bir boşamanın hukukî neticesi; yani boşamanın muteber olup olmıyacağı hususunda şiddetli münakaşalara varan görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir
İmam Ebû Hanife ve talebelerine göre talâk üç şekilde gerçekleşir: Ahsen, Hasen, Bid'î Bunlardan Ahsen (en güzel) ve âile hakkında hayırlı ve elverişli olan talâk, kişinin eşini üç tuhur halinde bir talâk ile boşayıp iddeti bitinceye kadar bırakmasıdır Hasen yani güzel talâk da, kişinin karısını üç tuhur içinde üç kere boşamasıdır ki, buna bid'î mukabıli "sünnî" denilir Bid'î talâk da bir sözle üç talâk'ı birden tuhur halinde vermek demektir
Hayız hâlinde veya temizlendikten sonra kendisiyle birleşme vâki olmuş kadını boşamak, bazı İslâm hukukçularına göre iki durumda Kitâb ve Sünnet'e aykırıdır Dolayısıyla böyle bir talâk geçerli değildir Bunlar, Cenâb-ı Hakk'ın şu buyruğunu gösterirler:
"Ey peygamber! kadınları boşamak istediğiniz zaman iddetleri içinde boşayınız ve iddeti hesaplayın Rabbiniz olan Allah'tan korkunuz " (et-Talâk, 65/1)
"Boşama iki defadır Bundan sonra kadınlar ya iyilikle tutulur ya da güzellikle bırakılır (el-Bakara, 2/229)
Bunlardan başka İbn Ömer'in hayız halindeki karısını boşaması üzerine Resulullah (sas)'in ona hanımına dönmesini emretmesi ve İbn Ömer ile Ebu'z-Zübeyr'den gelen rivayetlere göre Resulullah (sas) hayız halindeki boşamaları geçerli saymadığına" dâir hadisleri;
"Her kim sünnetimize uymayan bir iş işlerse o merduttur, geçerli değildir" mealindeki sahih hadisler bu tür talâk'ın İslâm'da muteber olmadığını göstermektedir (Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VI, 239)
Fakat bu görüş ve delillere rağmen dört mezhep imamı da dahil olmak üzere Cumhur'a göre böyle bir boşama bid'at ve haram olmakla beraber geçerli bir boşamadır Erkek talâk hakkını kullanmış olur ve kadın da boş düşer (H Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1986, I, 306 vd)
Bu tür talâkın geçerli olduğunu söyleyen müçtehidlerin görüşleri ise şu delillere dayandırılmaktadır:
İbn Ömer'le alâkalı hadiste Resulullah'ın eşine dönmesini emretmesi bu boşamanın bir talâk sayıldığına delâlet eder; çünkü talâk olmadan ric'at da olmaz
Ayrıca İbn Ömer'in böyle bir boşamanın sadece bir talâk sayılacağını bildirmiş olması (el-Buhârî, Talâk,1), bu talâk'ın geçerli olduğunu göstermektedir derler
Bu iki görüş İslâm hukuk tarihi boyunca günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir
Bir temizlik içinde veya bir mecliste üç kere boşama durumuna gelince dört mezhep imamı da dahil olmak üzere Cumhur-u Ulemâ ister bir defada, ister arka arkaya birkaç defada ifâde edilen talâk'ın muteber olduğu görüşünü savunuyorlar Meselâ bir erkek hanımına "üç kere boşsun" veya "üç talâk ile boşsun" dese karısını beynûnet-i kübrâ ile boşamış olur Aynı şekilde bir temizlik içinde birden fazla zaman ve yerde birden fazla talâk ile boşama da evlilik bağını sona erdirme bakımından muteberdir Böyle bir talâk şekline karşı iki ayrı görüş ileri sürülmüştür:
Birincisi böyle bir boşama Kitâb ve Sünnet'e uymayan yani bid'i talâk olduğundan muteber değildir, kadını böyle bir talâk'la boşamak bir şey ifade etmez
İkinci görüş bir mecliste veya bir temizlik müddeti içinde birden fazla boşamalar bir boşama (ric'i talâk) sayılır Bu görüşü savunanlar şu delilleri ileri sürerler:
-Cumhur'un delilleri bid'i talâk'ın vâki olacağına ait olup yukarıda belirtilen delillerdir Ayrıca şu hususlarda ilâve edilebilir:
-Hanımının zina ettiğini gördüğü halde bunu ispat edemediği için mülâane yoluna baş vuran Uveymir, lânetleşmeden sonra karısını üç talâk ile boşamıştır Fakat burada boşanmanın mülâane ile olabileceği unutulmamalıdır Yani Uveymir'in bu boşaması doğrudan doğruya üç talâk ile boşama değildir
-Üç talâk ile boşanmış kadınların boşayan eşleri ile tekrar evlenebilmelerinin mümkün olup olmadığı mevzuunda Resulullah'tan sorulan suallerden Hz Peygamber'in bu nevi boşamaları sahih gördüğü anlaşılmaktadır (Buhârî Talâk, 3)
Muhalifler bu delillere de şu cevabı vermişlerdir: Bu suallerde geçen üç talâk ile boşamanın bir mecliste veya bir defada olduğu sâbit değildir Çeşitli zamanlarda ve sünnete uygun bir şekilde boşanmış ve âdet üçe varınca Hz Peygamber'e sorulmuş olabilir
Böyle bir talâk'ı bir talâk kabul edenler ise şu delilleri ileri sürerler:
"Boşama (talâk) iki keredir Sonra ya iyilikle geçinmek yahut güzellikle ayrılmak gerekir Allah'ın had'leri bunlardır; bunları açmayın Allah'ın koyduğu sınırları aşanlar kendilerine zulmetmiş olurlar (Bundan sonra koca) karısını boşarsa, kadın başka bir koca ya varmadan artık ona helâl olmaz Şâyet bu (ikinci) koca onu boşar ve onlar da Allah'ın koyduğu sınırları koruyacaklarına kanaat getirirlerse birbirlerine dönmelerinde günah yoktur" (el-Bakara, 2/229-230)
Bu ayetler boşama haklarının bir anda kullanılmamasını, ayrı ayrı zamanlarda kullanılıp arada düşünülmesini bundan sonraki hayat hakkında iyi niyetle karar verebilmek için fırsat bırakılmasını ortaya koymaktadır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BİLMEYEREK KÜFRÜ GEREKTİREN BİR SÖZ SÖYLERSE KAFİR OLUR MU?
Bilmeyerek küfrü gerektiren bir söz söyleyen kimsenin kafir olup olmayacağı hususunda ihtilaf vardır Buhara ve Semerkand ulemasına göre cehalet mazeret sayılmaz Bilmeyerek de olsa kelime-i küfür söylemek küfürdür Bazı ulemaya göre, küfrü gerektiren sözün muhtevasına inanmayan kimse böyle bir kelime söylerse kafir olmaz Özellikle avam tabaka hangi kelimenin küfre vesile olduğunu,hangisinin olmadığını bilmedikleri için, onları tekfir etmemek daha uygundur Yoksa, müslümanların çoğunu tekfir etmemiz lazımdır İbn Nüceym: "Küfründe ihtilaf bulunan bir kimseyi tekfir etmemeğe yemin ettim" diyor (Nuhbetul-Leali şarh Bedül emalı)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BORÇ
Geri verilmek üzere alınan para veya eşya; bir veya birkaç kişiye yahut bir kuruma karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülük ödünç
Borç yahut fıkhî terim olarak "deyn" genellikle borçlunun ödemeyi teahhüt ettiği nakit veya borçlunun zimmetinde bulunan mislî eşya; yani ölçü, tartı vBulletin yollarla benzeri ile ödenebilen eşya karşılığında kullanılan bir terimdir Borcun zimmetinden maksat da şahsın borcu yüklenme kabıliyetidir
Insanların birbirleriyle yardımlaşma yollarından biri de borç alıp vermedir Borç alıp verme işlemi Islâm'da nakit para gibi sayılabilen; buğday, arpa, pirinç gibi ölçülebilen; yahut altın, gümüş ve et gibi tartılabilen; ya da yumurta ve ceviz gibi büyüklükleri birbirlerine yakın olan mallarda geçerlidir Fakat hayan vs gibi her birinin kendine göre ayrı ayrı değer ve özelliği bulunan mallarda borçlanmanın olup olmayacağı hususu ise Islâm hukukçuları arasında ihtilaflı bir konudur Böyle bir borçlanmanın caiz olmadığı kanaatinde olan Hanefî hukukçuları; "alınan borç harcanır, sonra benzeri ödenir Canlı bir koyun borç alındığında tamamen aynı özelliklere sahip bir koyun bulunmayabilir Onun için bu gibi borçlanmalarda taraflardan biri mağdur olabilir" demektedirler Borç alınan para para ile; buğday buğday ile ödenir Fazla bir şey verilmez, istenirse faiz olur
Borç verme Islâm'da sevaptır Dinimiz bunu teşvik etmiştir Hatta bazı durumlarda sadaka vermekten de sevaptır Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: "Eğer Allah'a içten gelen istekle ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar " (et-Teğâbun, 64/17) Peygamber Efendimiz (sas) de bir sadakaya on misli sevap verileceğini, borç vermeye ise onsekizmisli sevap verileceğini bildirmiştir (et-Tergîb ve't-Terhîb, II, 40)
Bir kimse borç verdiği para vs'nin bir kısmını veya tamamını bağışlayabilir Borçlusu güç durumda ise ona kolaylık gösterilmesine, hatta mümkün ise alacağını bağışlamasını teşvik etmiştir Kur'an-ı Kerîm'de:
"Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280) buyrulur Yani şayet borçlulardan herhangi bir kimse zor durumda kalmış ise "darda ise, eli genişleyinceye kadar mühlet veriniz " Böyle bir durumda verilecek olan hüküm, onun borcunu rahatlıkla ödeyebileceği zamana kadar imkân tanımaktır
" Eğer bilirseniz sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır "
Borçlunuz olan kimse borcunu ödeyemeyecek kadar zor durumda olursa ona mallarınızı veya bir kısmını sadaka olarak bağışlamanız kıyamet gününde sizin için daha hayırlıdır Burada "eğer bilirseniz" şartının getirilmesi teorik olarak bilmeden kasıt, beraberinde amelin de söz konusu olduğu bir bilgidir Buna göre takdirî mana şöyle olur: "Şayet sizler bunun Allah katında olduğunu bilerek gereğince amel edecek olursanız, ona sadaka olarak bağışlamanız için daha hayırlıdır"
Tebarânî'nin Ebu Umâme (ra)'den nakline göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: "Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmayacağı bir günde Allah'ın kendisini gölgelendirmesini arzu eden bir kimse, zor durumda kalmış olana kolaylık sağlasın veya onun borcunu indirsin" Bu manada pek çok hadis vardır (Ibn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'anı'l-Azım, Istanbul 1984, I, 491)
Buhâri Ebu Hüreyre'den şöyle rivayet etmektedir: Hz Peygamber (sas) şöyle buyurdu: "Insanlara borç veren bir tüccar vardı Zor durumda kalmış birisini görünce çocuklarına, onun borcunu affedin, belki Allah bizi bağışlar derdi Nihayet Allah da onu bağışladı " (Ibn Kesîr, aynı yer)
Imam Ahmed'in rivayetine göre Ibn Ömer şöyle dedi: Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: "Duasının kabul olunmasını, kederlerinin açılmasını isteyen, borcunu ödeyemeyen, zorda kalmış kimseyi bu durumdan kurtarsın" (Ahmed b Hanbel, II, 23)
Taberâni Ibn Abbas'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sas) şöyle buyurdu: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine kolaylıkla ödeyeceği zamana kadar mühlet veren bir kimseye, Allah da günahı sebebiyle tövbe edinceye kadar mühlet verir " Ibn Abbâs'ın rivayet edip Imam Ahmed'in kaydetmiş olduğu hadise göre Rasûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren veya borcunun bir kısmını bağışlayan kimseyi yüce Allah Cehennem ateşinden korur" (Buhârî, Buyû' 17; Müslim, Zühd 74; Tirmizî, Buyû' 67; Ibn Mace, Sadakat 14; Ahmed b Hanbel I, 327, II, 359)
Imam Ahmed Bureyde'den rivayetle: "Peygamber (sas)'in şöyle buyurduğunu dinledim: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimse her gün için onun gibi bir sadaka vermiş gibi olur" Bureyde devamla dedi ki: Sonra da onun şöyle buyurduğunu dinledim: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimseye, mühlet verdiği her gün için iki katısadaka yazılır " Bunun üzerine ben:
"-Ey Allah'ın Rasûlü, seni, borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet verene her gün için onun gibi sadaka vardır, derken dinledim; sonra da yine seni, borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren kişiye her gün için iki kat sadaka verilmiş gibi olur buyurduğunu işittim" Hz Peygamber şu cevabı verdi:
"Borcun vadesi gelmeden önce verdiği her bir mühlet için onun gibi bir sadaka vardır Borcun vadesi geldiğinde ona mühlet verecek olursa iki katısadaka vermiş gibi olur" (Ahmed b Hanbel, IV, 442-443, V, 300, 308)
Borçlunun alacaklıdan biraz indirim yapmasını istemesi caizdir Mâlikîlerden bazıları bunu mekruh görmüşlerdir; zira bunda bir minnete katlanma vardır Kurtubî: "Ihtimal kerahati mutlak söyleyenlerin maksatları bunun hilâf-ı evlâ olduğunu anlatmaktır" demiştir Aynî, Imam A'zam'ın görüşünün de böyle olması gerektiğini söylemiştir Nevevî indirim istemekte beis olmadığını söyledikten sonra: "Lâkin zarûret yokken ısrar derecesine, nefsi tahkîre veya ezâya vardırmamak şarttır" diyor
Rasûlullah (sas) borçlu olarak ölenin cenazesini kılmazdı (Bir gün) bir cenaze getirildi
Rasûlullah (sas):
"- Onun borcu var mı?" diye sordu

Evet iki dinar borcu var, dediler "- Arkadaşınızın namazını kılınız, " buyurdu


Bunun üzerine, Ensâr'dan olan Ebû Katâde;

O iki dinarı ben yükleniyorum, Ya Rasûlullah, dedi Hz Peygamber de adamın namazını kıldı


Allah (cc), Rasûlüne fetihler müyesser buyurunca, efendimiz:
"Ben her mümine kendi nefsinden daha evlâyım Her kim borç bırakırsa (borçlu ölürse) onu ödemek bana aittir Kim de mal bırakırsa varislerine aittir" buyurdu (Buhârî, Ferâiz 15; Müslim, Ferâiz, 16; Ebû Davûd, Buyû, 9; Tirmizî, Cenâiz, 69; Ibn Mâce, Mukaddime,11; Sadakat 13; Nesâi, Cenâiz, 67; Iydeyn, 22)
Rasûlullah (sas) bir kâfileden, yanında parası olmadığı halde bir dana satın aldı Danaya kâr verildi Rasûlullah da sattı Kârı, Abdülmuttaliboğullarının muhtaç kadınlarına dağıttı ve: "Bundan sonra yanımda para olmadan hiçbir şey satın almayacağım" buyurdu (Ahmed b Hanbel, I, 235, 323)
Diğer bir husus da borcun gereksiz ve mazeretsiz olarak geciktirilmesidir Bu konuda Hz Peygamber şöyle buyurmuşlardır:
"Zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür Biriniz (alacağı) bir zengine havale edilirse kabul etsin (Buhârî, Havale 1-2; Istikraz, 12; Müslim, Müsâkât, 33; Ebû Davûd, Buyû', 10; Nesâi, Buyû, 100, 101; Tirmizî, Buyü', 68; Ibn Mâce, Sadaka, 8; Mâlik, Buyü', 84; Dârimî, Buyû', 48; Ahmed b Hanbel II, 71, 245, 254, 260)
Burada matl (geciktirme): bir kimsenin borcunu vermeyi geciktirmesi, alacaklıyı oyalaması, savsaklaması karşılığında kullanılmıştır Kurtûbi bu kelimenin, "ödemesi gereken borcu, imkânı varken ödememek" manasına olduğunu söyler
Hadis-i şerif'te, önce borcunu ödeme imkânına sahip olduğu halde, borcu ödemeyip geciktirmenin zulüm olduğu belirtilmektedir
Bazı âlimler ise bu cümlenin "zengine olan borcu geciktirmek zulümdür" manasına geldiğini söylerler Bu durumda hadisi "Zengine olan borcu ödemeyip geciktirmek zulüm olduğuna göre, fakire olanı geciktirmek öncelikle zulümdür" şeklinde anlamak gerekir Ancak, yukarıda da işaret edildiği gibi, âlimlerin büyük çoğunluğu önceki manayı benimsemiş ve hadis "Zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür" şeklinde anlamışlardır
Rasûlullah (sas) genç bir deve borç almıştı Kendisine, sadaka develeri geldi Bana, (alacaklı) adama genç devesini ödememi emretti Ben efendimize: "Develer arasında altı yaşınıdoldurmuş güzel bir deveden başkasını bulamadım" dedim Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
"-Adama onu ver, şüphesiz insanların en hayırlısı borcunu en iyi ödeyendir " buyurdu (Müslim, Musâkât, 118, 128; Tirmizî, Buyû', 73; Nesâi, Buyû', 64; Ibn Mâce, Ticaret, 62; Dârimî, Buyû', 31; Mâlik, Buyû', 89; Ahmed b Hanbel, VI, 375, 390)
Nevevî ise "Zekât mallarını başkasına teberru olarak vermek caiz olmadığına göre, nasıl olmuş da Hz Peygamber aldığı borcu, zekât develerinden fazlasıyla ödemiştir" şeklindeki muhtemel bir itiraza cevap verirken şöyle der: Hz Peygamber (sas), genç deveyi kendisi için ödünç almıştı; sonra zekât develerinden birisini satın aldı ve borcunu ödedi Ebû Hureyre'nin rivayetindeki, "Onun için bir deve satın alıp alacaklıya verdiler" şeklindeki ifade de buna delâlet eder"
Görüldüğü gibi Nevevî, Hz Peygamber'in genç deveyi kendisi için satın aldığı görüşündedir
Hz Peygamber'in deveyi kendisi için borç alıp bunu ihtiyaç sahiplerine vermiş olması da mümkündür
Hadîs'in zâhiri, hayvanı borç alıp vermenin caiz olduğuna delâlet etmektedir Evzai, Leys, Imam Malık, Imam Şafii ve Ahmed b Hanbel bu görüştedirler
Hanefilere göre, yukarıda ifade edildiği gibi sadece para ve mislî olan mallar borç verilebilir
Mislî mal; piyasada benzeri bulunan, telef edildiğinde değeri değil, misli ile tazmin olunan mallardır Bunlar, mekil (ölçekle alınıp satılan mallar) mevzûn (tartı ile alınıp satılan mallar) ve ceviz, yumurta gibi büyüklükleri biribirlerine çok yakın olan aded-i mütekarıb mallardır
Hanefiler bu sayılanların dışındaki mallarda borç alıp vermeyi kabul etmezler Çünkü bu adaletli bir ödemeye imkân vermez Hayvan da, borç olarak verilmesi caiz olmayan mallardandır
Nevevî bu hadislerin Hanefiler aleyhine delil olduğunu, delil olmadan nesh davasının kabul edilemeyeceğini söyler
Hanefi âlimleri Hz Peygamber'in hayvan ödünç aldığına delâlet eden hadislerin mensuh* olduğunu ve nesh* davasının delilsiz olmadığını söylerler Tahavî, Meâni'l-Âsâr adındaki eserinde, hayvanı borç vermenin caiz olmadığına işaret eden bazı hadisler rivayet eder
Ibn Abbas (ra) şöyle der: "Hz Peygamber (sas) veresiye olarak hayvan mukabılinde satmayı nehyetti" (Şerhu Meâni'l-Âsâr, IV, 60)
Câbir (ra) şöyle demiştir:
"Rasûlullah (sas) -peşin olarak iki hayvanı bir hayvan karşılığında satmakta bir beis görmez, fakat veresiye olarak satışım kerih görürdü (Şerhu Meâni'l-Âsâr, IV, 60)
Tahavî; bu hadislerin hayvanı hayvan mukabılinde veresiye olarak satmayı caiz gören hadisleri neshettiğini: hayvanı ödünç almanın da aynı hükümde olduğunu söyler Tahavî daha sonra, karşı görüş sahipleri tarafından ileri sürülen bazı itirazlara işaret ederek, bunları cevaplandırır
Hadis-i Şerif'in delâlet ettiği diğer bir anlam da şudur:
Borç alan kişi, borcunu aldığından daha üstün bir şekilde ödeyebilir Çünkü Hz Peygamber borç olarak genç bir deve almış ve bunu yedi yaşına girmiş iyi bir deve ile ödemiştir
"Bekr" denilen genç deve, yedi yaşına giren deveye nisbetle daha az değerlıdır Üstelik bu iyi bir davranıştır, müstehaptır Üstünlük borcun miktarı yönünden olabileceği gibi; kalitesi yönünden de olabilir Meselâ bin TL borç alan bir kimse,borcunu binyüz TL olarak verebilir Yine ikinci kalite buğday borç alan, borcunu öderken birinci kaliteden ödeyebilir Ancak bunun borç verme esnasında şart koşulmamış olması gerekir Ama borç alınırken borcu daha fazlasıyla veya daha iyisiyle ödeme, ya da borçlunun alacaklıya fayda temin edecek başka bir şeyi yapması şart koşulursa bu caiz değildir; faizdir Peygamber Efendimiz bir hadisinde "Menfaat sağlayan her türlü borç faizdir" buyurmuştur (Suyutî, el-Camiu's-Sağlır, II, 94)
Imam Malık'e göre şart koşulmamış bile olsa, borcu miktar olarak fazlasıyla ödemek caiz değildir Hadisteki
"insanların en hayırlısı, borcunu en iyi şekilde ödeyendir" cümlesi Imam Malık'e karşı delil olarak ileri sürmüştür
Borcun Yazılması: Kur'an'daki her hüküm ayetindeki açıklık gibi borçlanma konusunda da öylesine pratik bir hüküm ortaya konmuştur ki, bu hükme uyanlar hiç bir zaman öteki hükümleri kabul edenler gibi perişan olmazlar Çünkü Kur'an, müminler için rahmet ve şifadır Onun şifa oluşu ona teslim olanlar tarafından görülmüş ve yaşanmaktadır Hakikatte onu kabul eden ve fakat hükmüne teslim olmayan için Kur'an, ne rahmet, ne de şifadır Bugün alışverişlerini Kur'an'a göre yapmıyanlar, ekonomik bir takım prensiplerden medet ummaktadırlar Oysa Allah Teâlâ'nın emri dikkate alınmış olsa ve bu emirle yaşanmış olunsa bütün iç ve dış borçlanmalar kendiliğinden ve Allah'ın yardımıyla bir rahmet olarak karşımıza çıkar
Kur'an'da toplum içinde yerleştirilmek istenen prensip, malın yok olmaması ve muayyen bir zaman için alınan borçlar hususunda borcun miktarının yazılmasıdır Bunu yazmak isteğe bağlı olarak değil, ayet-i kerîme ile farz kılınmış bir husustur Ayet de hiç bir yoruma tabi tutulmayacak kadar açıktır
"Ey iman edenler, muayyen bir zaman vaadıyle borçlandığınızda onu yazın Aranızda bir kâtip de doğrulukla yazsın Yazan Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin Yazsın Hak kendi üzerinde olan da yazdırsın Şayet, borçlu, sefih, küçük ve kendisi yazdıramıyacak durumda ise, velisi dosdoğru yazdırsın Erkeklerden iki de şahit yapın Eğer iki erkek bulunmazsa Şahitlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir Şahitler çağırıldıklarında çekinmesinler Borç, küçük veya büyük olsun onu müddeti ile beraber yazmaktan üşenmeyin Bu Allah yanında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemenize de daha yakındır " (el-Bakara, 2/282)
Süfyan es-Sevrî "Ey iman edenler, muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman onu yazın " ayet-i kerîmesi hakkında Ibn Abbâs'tan şu sözü nakleder: "Bu ayet-i kerîme belli bir vade ile yapılan selef (vâdeli satış) hakkında nazıl olmuştur"
Katâde Ibn Abbâs'tan rivayet ediyor ki, O: "Ben şehadet ederim ki belli bir vade taşıyan selef (vâdeli satış)'ı Allah Teâlâ helâl kılmış ve buna izin vermiştir" deyip, sonra da: " Ey iman edenler, muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman, onu yazın" ayet-i kerîmesini okumuştur
Süfyan Ibn Uyeyne tarikıyla Ibn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir:
Rasûlullah (sas) Medine'ye geldiğinde Medineliler bir, iki ve üç senenin meyvesinden selef (vâdeli satış) yapıyorlardı (Parayı peşin alarak bir, iki ve üç senenin mahsulünü satıyorlardı) Rasûlullah (sas) şöyle buyurdular:
"Kim selef yaparsa belli bir ölçü, belli bir ağırlık ve belli bir vade ile selef yapsın" (Buhârî, Selem, 7)
Ibn Cüreyc der ki: Kim borçlanırsa yazsın, kim alış-veriş yaparsa şahit tutsun
Katâde der ki: "Bize anlatıldığına göre, Ebu Süleyman el-Mar'aşî Kâ'b'ın arkadaşlarından birisiydi Bir gün arkadaşlarına şöyle sordu: "Rabbına dua ettiğinde duasına icabet edilmeyen mazlûmu biliyor musunuz?" ona "Bu nasıl olur?" diye sorduklarında:
"Bir adam belli bir vade ile satış yapar, şahit tutmaz ve yazmaz, malının zamanı gelince sahibi bunu inkâr eder, o da Rabbına dua eder, ama duasına icabet edilmez Çünkü o, Rabbına isyan etmiştir" dedi
"Aranızda bir kâtip de doğrulukla (hak üzere) yazsın Yazarken kimseye ihanet etmesin Ne eksik ne fazla; tarafların ittifak ettiği şeyi yazsın Yazan Allah'ın kendisine (bilmediği şeyleri) öğrettiği gibi (herhangi bir zarûret olmasa da insanlar kendisinden bir Şey yazmasını istedikleri vakit) yazmaktan çekinmesin ve yazsın" Ilâhî hükmü ile bu hususta görev yapacakların tavır ve görevleri de belirleniyor
Allah'u Teâlâ buyuruyor: "Hak kendi üzerinde olan (borçlu da zimmetinde olan borcu yazdırsın Rabbi olan Allah'dan korksun da ondan bir şey (gizleyip) eksiltmesin Şayet borçlu beyinsiz sefih, küçük (ya da deli) veya (konuşamama ya da yanlıştan doğruyu ayııamıyacak derecede cahil olması sebebiyle) kendisi söyleyip yazdıramayacak durumdaysa, velisi dosdoğru yazdırsın"
Allah Teâlâ'nın: "Erkeklerinizden iki de şahit yapın" buyruğu, yazıyla birlikte daha sağlam olması için şahit tutmayı emretmektedir "Eğer iki erkek bulunmazsa bir erkek iki kadın olabilir" Bu durum ancak mallarda ve kendisiyle malın kastolunduğu şeylerde (akidlerde) olabilir
Islâm'ın insanlığa getirdiği güzel mesajlardan biri müsamaha ve sevimliliktir Islâm, tamahkârlık, bencillik, egoistlik ve cimrilik sahrasında, insanoğlunun sığınabileceği yegane gölgeliktir Bu din hem borçlanan, hem de borç veren için ve gölgesine sığınan bütün topluluklar için bir rahmet ve şefkat kucağıdır
Çağdaş cahiliyyenin bencil duygularıyla yetişmiş olan kimselere bu kelimeler bir mana ifade etmez Bilhassa faizle beslenmiş kapıtalistlerin dünyasında bu güzel duyguların hiç yeri yoktur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BORÇLARDA ENFLASYON Verilen borcun üzerinden bir yıl gibi bir zaman geçmekle enflasyonun sebep olduğu değer farkını almak câiz midir?
Imam Ebû Yusuf'a göre, câizdir, diğerlerine göre câiz değildir
nokta.gif
Günümüzde olduğu gibi enflasyonun her yıl, hattâ hergün paranın reel değerini büyük ölçüde aşındırdığını hesaba katarsak, selim vicdanlar, bu konuda Ebû Yusuf'un görüşüne katılır
nokta.gif
Bazı âlimler de Hanefî mezhebine göre fetvanın bununla verileceğini söylerler
nokta.gif
(bk
nokta.gif
Nezih Kemal, "Tegayyuru'n-nukûd" (mk
nokta.gif
) 69) Bunu belirlemede en sihhatli ölçü ise altındır
nokta.gif
Ancak en iyisi, meselenin çözümünü sona bırakmadan, borç verirken altın olarak verip yine altın olarak alacağını söylemektir
nokta.gif
Bu, herkese göre câizdir
nokta.gif
Ancak son zamanlarda altın dahi enflasyona yenilir olmuştur
nokta.gif
Buna göre değeri başka yollarla hesaplanmalıdır
nokta.gif

2
nokta.gif
Taksitli Satışlar
Taksitle eşya alımın faiz olduğunu, bu yüzden de câiz olmadığını söylüyorlar, doğru mudur?
Taksitle eşya almanın fâiz olduğunu söyleyen yoktur
nokta.gif
Fâiz; taksitli satışlardaki vâde farkında söz konusu olabilir
nokta.gif
Yalnız her vade farkının fâiz olmadığı da bilinmelidir
nokta.gif
Buna göre vâdeli satışlardaki muhtemel durumları şöylece maddeleyebiliriz:
1- Fiyat farkı olmadan, ödeme süresi belli taksitle satış: Herkese göre câizdir
nokta.gif

2- Peşin, meseIâ bin liraya satılırken, müşteriye peşin mi, vadeli mi Istiyorsun diye sorduktan sonra, vadeli istediğini öğrenince, bin ikiyüz lira diyerek yapılan ve ödeme süresi bilinen vadeli satış: Herkese göre câizdir
nokta.gif

3- Peşin, meselâ bin lira, altı ay vadeli bin ikiyüz lira deyip, sözleşme sırasında birinde karara varılan vadeli satış: Çoğunluğa göre câizdir
nokta.gif

4- Peşin bin lira, vadeli bin ikiyüzlira, deyip, hangisine karar verildiği belirtilmeden kabul edilen vadeli satış: Herkese göre haramdır
nokta.gif

5- Geciktigin her ay için, yüzde, meselâ beş ödersin, şeklinde, süresi ve dolayısıyla fiyatın tamamı bilinmeyen vadeli satış: Herkese göre haramdır
nokta.gif


__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BORCU DÖVİZE ÇEVİRME: Altı ay sonra alacağım bir milyon TLyi şu anda dövize, meselâ dolara çevirebilir miyiz?
Bu sorunun cevabını anlayabilmemiz için şu bilgileri tazelememiz gerekir:1 Paranın para ile veresiye satışı caiz değildir 2 Sırf Allah için bir yardım olsun, bir iş görülsün diye başkasına verilen para (ve misli olan diğer eşya) karz'dır ve karzda, Hanefilere göre, bağlayıcı bir zaman tayini caiz değildir Zaten karzı faizden ayıran özellik de budur Yoksa ben bin lira borç versem ve buna, altı ay sonra diye bir ödeme süresi belirlesek bu, verdiğim para ile alacağım paranın veresiye satışı olmuş olur ki, bu faizdir Ancak bağlayıcı olmamak üzere bir süre belirlemede de mahzur yoktur 3 Veresiye satışlarda zimmete geçen borca ise deyn denir ve bundaki süre bağlayıcıdır Türkçede karz'a da, deyn'e de borç tabir edilir Oysa aralarında zikrettiğimiz gibi bir fark vardır 4 Bir borcun, verecekliden başkasına satılması, ya da bu borç karşılığında verecekliden başkasından bir mal (ya da hizmet) satın alınması caiz değildir(bk Bilmen, VI/96) 5 Alacaklının, bir kısım alacağını, bağışlamayı kabul etmesi farklı meblağların satışı değil, hakkının bir kısmından vazgeçmesi demek olduğundan bu caizdir, faiz değildir Buna göre meselâ, bin lira (karz) alacağı olan, su anda altı yüz lira ver kalanını istemiyorum diyebilir Günü gelmiş bin lira (deyn) alacağı olan da aynı şeyi yapabilir, ayrıca misli ile ileri ve belli bir tarihe erteleyebilir Çünkü bu satış değil, hakkından vazgeçmelidir 6 Günü gelmiş bin lira (deyn) alacağını daha sonra ödemek üzere, meselâ marka çeviremez Çünkü bu farklı paraların veresiye satışıdır ve faiz olur (Buna göre, Allah'u a'lem, bin liralık karz alacağını, hemen kabzetmese bile, başka bir paraya çevirebilmelidir Çünkü karzda süre olmadığından bu, farklı paraların veresiye satışı olmuş olmaz) Ileri bir zamandaki bin lira (deyn) alacağını, şu anda meselâ altı yüz liraya ya da o miktar mark'a değiştiremez Çünkü bu paranın para ile mübadelesindeki zaman farkı, ya da farklı paraların veresiye satışı olur ki, ikisi de faizdir Beşinci madde ile bunu birbirine karıştırmamak gerekir Orada sözkonusu olan alacak karz'dır Burada ise deyn'den sözedilmektedir
Bütün bunlara göre altı ay sonra alacağınız bir milyon TL karzın dışındaki bir borç ise onu su anda dövize çevirip,borcu döviz olarak sürdüremezsiniz Çünkü bu farklı paraların veresiye satışı demektir ki, bu faizdir Ancak günü geldiğinde onu, üzerinde anlaşacağınız herhangi bir dövizle tahsil edebilirsiniz Ama işin başında, alırken meselâ mark olarak alırım diyemezsiniz Yok eğer bu alacağınız deyn değil de karz ise ve bağlayıcı olmasa dahi, bir süre söylenmemişse, onu (Allah'u a'lem) şu anda herhangi bir dövize çevirmeniz ve vereceklinin artık o döviz üzerinden borçlu olması, caiz olmalıdır (Konu için zikredilen kaynaktan başka ayrıca bk Mavsilî, E1-Ihtiyâr, NI/8-9 (Ist))
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BOŞADIĞI EŞİNE DÖNMEK Bir hanımı, boşanmak istemediği halde, eşi boşarsa ve koca tekrar eşine dönmek isterse bu, dinen câiz olur mu?
Islâm fıkhına göre eşler birbirlerine üç bağ ile bağlıdırlar Koca, karı-kocalık ilişkisi içinde yaşadığı eşiyle bu bağların üçünü birden koparırsa normal şartlarda artık ona dönemez: Birini ya da ikisini koparırsa bakılır: eğer "ric'î" talâkla (yani talâk ve boşama sözü ederek) boşamışsa, iddet süresi içerisinde, kadın istemese dahi, istediği zaman dönebilir "Bâin" talâkla (yani ayrılık ifade eden sözlerle) boşamışsa, ya da "ric'î" talâkla boşayıp ta, kadının iddeti dolmuşsa, artık kadın kâbul etmedikçe, koca kendi istediğinde ve yeni bir nikâh yapmadan dönemez Sizin boşanmanızın ne tür bir boşanma olduğunu bilmeden size özel bir şey söyleyemeyeceğiz
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BOŞAMA (TALAK) Islâm'da boşama hakkının erkeğin elinde olması, erkeğin, kadın istediği anda boşayabilmesi demek olacağı, bu yüzden boşanma olaylarının çoğalmasıyla kadınların gadre ugrayacağı iddia edilerek, IsIâm'daki "talak=boşama" müessesesi tenkit edilir
Konunun Islâmî yönüne değinmeden, diyalektik açıklamasını vermeye çalışalım:
Önemli olan boşama yetkisini kadına ya da erkeğe vermek mi, yoksa boşanma olaylarını olabildiğince azaltarak, bundan doğacak maddî ve manevî zararların maksimum düzeyde önüne geçmek mi? Elbette ikincisi denilecektir Öyleyse Islâmî olan ve olmayan toplumlar arasında, boşanma olayları konusunda karşılaştırnmalı bir istatistik yapıp, bunun hangisinde daha zararlı boyutlara vardığına bakmak, daha gerçekçi bir yol olmaz mi? Biz hemen şuracıkta, İslam'ın bu öğretisini haksızlık gören batı ülkelerinin en gelişmişi olan Amerika'da, seksenli yıllardaki boşanma oranını söyleyiverelim, yüzde kırk sekiz Ve hemen ekleyiverelim: Günümüzde olduğu gibi, tarih boyunca İslam'ın hayattan olabildiğince uzaklaştırıldığı dönemlerde bile, Islâm toplumlannda bu oran, bunun yarısına dahi çıkmamıştır Öyleyse niçin sistemlerin sonuçlarına değil de, prensiplerine bakılıyor?,
Şimdi islâm'a dönelim: Erkeğin daha önce sözünü ettiğimiz konumundan ve tüm malî sorumlulukların onun omuzlarında olduğundan ötürü Islâm'da boşama yetkisi ona verilmiştir Erkek yerine kadına verilmesi gerektiğini söyleyen zaten olmadığına göre, tek ihtimal, bu hakkı ikisinin beraberce kullanmaları ihtimalı kalıyor O takdirde:

1- Kadın güçlü olan duygusal davranışların etkisiyle boşanma olayını daha çok gündeme getirecek ve ailenin huzurunu bozacaktır

2- Iki taraftan da gelebileceği için boşanma isteği en az (çünkü kadın daha duygusaldır) iki katına çıkacak veya karşı tarafın da bunu kabul etmesiyle boşanma olayları da yine en az iki kat daha artacak, (Nitekim Amerika'daki istatistikler bunu gösteriyor) ya da kabul etmemesiyle düşmanlık, sürtüşme ve geçimsizlik daha da çoğalacaktır
3- Böyleec ya, evleri kendilerine zindan haline getirilen eşler başka ilişkilerle hayat sürdürmeye devam edecekler ve artık birbirlerinin, sevecekleri eşle huzur dolu bir yuva kurmalarına engel olacaklar, ya da bir taraf boşanmada aşırı istekli olan diğer tarafın bu arzusunu istismar edip, ondan ancak çok büyük meblâglar alarak boşanmayı kabul edecek ve diğerini zarara sokacaktır
4- Bu arada boşanmak isteyen eşlerin ömürleri mahkeme kapılarında geçecek ve herkesin huzurunda birbirinin kirli çamaşırlarını ortaya dökerek, ondan sonraki hayatlarını da lekeleyecek ve karartacaklardır

Halbuki Islâmî boşama tarzı, özellikle aile hayatının da Islâmî olduğu bir toplumda, hem işleyişi, hem de sonuçları açısından son derece fitrî ve makul görünmektedir:

(1) Bir defa boşama, helâl olmakla beraber, "Allah katında helâlların en çirkinidir" (Ebû Dâvûd, talak 3; ibn Mâce, talak 1 ) ve en son başvurulacak bir çâredir "Allah sık sık eş değiştiren çeşnici erkeklere ve çeşnici kadınlara lânet eder" (el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl IX/661; Suyûtî, e!-Câmi'us-sağîr H No 3288 (Taberânî'den)) Yani boşama, büyük ölçüde dinî engelle karşı karşıyadır

(2) Sünnetin öğrettiği boşama biçimi hiçbir sistemde bulunmayan birleştirici ve yapıcı özellikler taşır:

a) Kadın erkeği âdetli halinde boşayamayacak, âdeti bittikten sonra hiç cinsel ilişkide bulunmadığı temizlik süresinde boşayacaktır Böylece cinsel ilişkiye acıktığı bir anda onu gözden çıkaramayacak ve boşaması zorlaşacaktır

b) Islâm'da kadınla erkek birbirine üç bağla bağlı bulunduklarından, birinci boşamada kadının erkekle bütün ilişkileri kesilmeyecek, kadın "iddet" dönemine girecektir Böylece erkek yalnızlığın tadını birazcık tadacak, karısını arzulayacak ve boşadığı andaki duygularından sıyrılmış olarak düşünme imkânı bulacak ve köklü bir sebep yoksa, yeni bir nikâha bile gerek kalmadan karısına dönecektir Aynı imkân ikinci boşamasında da tanınacak, üçüncü defa boşaması ise böyle önemli bir kurumu hafife alma anlamı taşıyacağından, artık o kadına dönmesine izin verilmeyecek ve erkek bir bakıma cezalandırılmış olacaktır

(3) Boşamada sünnete uymaz ve yasaklanan bid'at türü bir boşama ile karısıyla kendi arasındaki bütün bağları bir anda koparırsa, bu boşama da geçerlidir Ancak erkek bir suç işlemiştir ve cezasını görmelidir Bir defa yaptığı iş bir günahtır ve manevî sorumluluğu vardır Karısına artık istese de dönemeyecektir Onun "iddeti" süresince her türlü nafakasını sağlayacak ve malî bir cezaya çarptırılacaktır Ve görüldüğü gibi, bu sistemde gadre ugrayan kadın değil, aslında erkektir Bu yüzden, işin manevî sorumluluğu bir tarafa, bu riskleri göze alamayınca erkek kolay kolay boşama yoluna gidemeyecektir Bu, işin işleyiş biçimine değil, sonucuna bakmakla kolayca anlaşılabilir

Diğer yönden boşanmak için ciddi sebepler varsa, kadın-erkek bir sürü engelle karşılaşmadan, mahkemelere düşüp, milletin huzurunda birbirlerini rezil etmeden kolayca ayrılabilecekler ve özledikleri yuvayı kurmak için şanslarını yeniden deneyebileceklerdir
Boşama uygulaması bu söylediğimiz biçimde olmaz ve kadının hakları çiğnenirse, mahkemeleri yanında bulacak ve "haklı, hakkını alıncaya kadar güçlü" olacaktır
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BOŞAMA YETKİSİNİ KARIYA VERMEK Islâmda boşanma hakkı erkeğe verilmiştir Kadın ancak mahkeme kararı ile boşanma isteyebilir ve meşru sebepler varsa boşanır
Ancak erkek kendi iradesi ile kendisinin olan boşama hakkına karısına verebilir ve buna da Islâm hukukunda "tefvîzu't-talâk" adı verilir Koca talakı karısına nikâh esnasında "tefviz" edebileceği gibi sonradan da edebilir ve bu bir "tevkîl=vekîl kılma" değil, "temlîk=mülküne verme, ona mülk kılma" olur Çünkü vekil başkası adına çalışan kimsedir Kendisini boşama yetkisi alan kadın ise, kendisi adına iş göreceğinden vekil olamaz, nikâhına doğrudan sahip olur Bu durumda:
1 Kadın nikâh esnasında "boşama yetkisine bana vermen şartı ile seninle evlenmeyi kabul ederim" der, koca da kabul ederse koca bu hakkını artık geri alamaz, kadın istediği zaman kendisini boşar ve bu bir "bâin" talâk olur ,
2 Nikâhtan sonra herhangi bir zaman koca karısına: Kendini boşama konusunda muhayyersin, ya da bu konuda yetki senin elindedir, veya dilersen boşanabilirsin, demesi ve karının da o mecliste bunu kabul etmesi halinde durum yine aynıdır Cumhur (fıkıhçılar çoğunluğu) karının, kabul ettiğini bildirmeksizin o meclisten kalktıktan sonra artık kabul hakkının kalmayacağını söylerler Çünkü bu bir "temlik" tir ve gerçekleşebilmesi için o mecliste kabul görmesi gerekir Ancak bunu söyledikten sonra koca da bundan cayamaz Çünkü bunda yemin, yani talâkı, karının boşamasına bağlama, ta'lik anlamı vardır (Merginânî, Hidâye I/244) Ancak Ibn Hümâm, bu ifadelerle boşama yetkisi kendisine verilen kadının, bunu o mecliste de, o meclisin dışında da (yani sonradan da) kabul yetkisi vardır, der: Çünkü Rasûlullah Aişe validemize, böyle bir durum söz konusu olduğunda: "Annene babana sormadan acele karar verme" (Ibn Hümam, Fethu'I-Kadir N/410) diye buyurmuşlardır Kocanın: "Istediğin zaman kendini boşayabilirsin" gibi bir ifade kullanması halinde karı, kendisini istediği zaman boşayabilir (Merginânî,)
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BOŞAMADA PİŞMANLIK Evli bir çift mahkeme kararı ile ayrılıyorlar Sonra kadın pişman olup tekrar kocasına dönmek istiyor, bu mümkün müdür?
Isâmda boşama yetkisi erkeğe aittir Boşamanın mahkemede olması da şart değildir Karı-koca birbirlerine üç bağla bağlıdırlar Haram ve çirkin bir davranış olmakla beraber, erkek bu bağların üçünü birden koparmışsa artık karısına istediği anda dönemeyecektir Sözünü ettiğiniz olayda, henüz mahkemeye gidilmemişken, ya da mahkemede erkek karısını üç "talak"la boşamışsa, karısının ya da kendisinin pişman olması artık fayda vermez ve birbirlerinden kesinkes ayrılmış olurlar Eğer koca karısının, bütün bağlarını koparmayı kastederek üç talakla boşanmamışsa tekrar birbirlerine dönebilirler Boşama şekli "ric'î" (cayılabilir) ise nikâh yapmalarına bile gerek yoktur
 
Üst Alt