S Ş İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜLÜK ETMEK İSTEYEN KİMSE MÜRŞİDE EL VERİP TEVBE ETMEK SURETİYLE BİAT EDER DİNDE BUNUN YERİ VAR MIDIR?
Sülük etmek isteyen kimsenin mürşide el vermek ve huzurunda tevbe etmek suretiyle kendisiyle biat etmenin İslam'da yeri vaardır Zira erkekli, kadınlı sahabeler de Peygamber'e (sav) birkaç kere biat etmişlerdir Sülük de mürşidin huzurunda o güne kadar işlemiş olduğu günahlardan tevbe ederek nedamet ettiğine ve ondan sonra kötülük yaşamayacağına, yalan söylemeyeceğine, kimsenin malına tecavüz etmeyeceğine dair söz veriyor ve bunun için Allah'ı ve Resulüllah'ı ve kendi mürşidini şahid tutuyor Dinen bunun sakıncası yoktur Ancak bugün tarikat ekseriyet itibarıyla ehil olmayan ve çıkarcıların elinde olduğundan bir tuzak haline gelmiştir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SUN'I AŞILAMA HUSUSUNDA İSLAM'IN GÖRÜŞÜ NEDIR? Fıkıh kitapları sun'i aşılamadan açıkça söz etmemekle beraber mesele yine fıkıh kitaplarının beyanlarından anlaşılmaktadır Şöyle ki: Sun'i aşılama iki çeşittir

1- Birisi meşru bir şekilde menisini herhangi bir yol ile karısının rahminde yerleştirip tohumlama yapmaktır Bu tip tohumlamanın dinen sakıncası yoktur Böyle bir yol ile meydana gelen çocuk da meşru'dur Kazı'l-Kudat Şeyh Zekeriya al-Ensarı, iddet ile ilgili şöyle diyor: "Meninin ferce duhulü ile münasebet arasında fark yoktur" Kocanın menisi zevcenin fercine girdikten veya münasebette bulunduktan sonra ayrılma vaki olsa kendisine iddet lazım gelir Hatta meninin duhulü münasebetten daha kuvvetlidir (Fethü'l-Vehhab) Envar al-Ebrar, al-Dur al-Muntaka da buna yakın bir ifade vermektedirler (Envar el-Ebrar)
2- Kocasından başka bir kimsenin menisiyle kadının yumurtasını aşılamaktır Namus duygusundan yoksun bazı kimseler, çocuk yapma istidadından mahrum oldularından bir çocuğa sahip olmak için başkasının menisiyle karısını aşılamaktadır Bu hareket insanlık için bir leke ve yüz karası olduğundan İslam dini bunu yasaklamaktadır

Hayvanın neslini ıslah etmek için yapılan sun'i tohumlama hakkında bir şey varid olmamıştır Ama yasaklamasını gerektiren bir durum olmadığına göre caizdir Çünkü eşyada asıl olan mübahlıktır
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜNNET: Kelime anlamı, izlenen tutum, tavır ve yol demektir Tek başına "Peygamberlerin sünneti" dendiği zaman, Peygamberin takındığı tavır ve hayat biçimi, yani tümüyle Islâm anlaşılır Farz ve vâcib olmayan anlamında kullanıldığı zaman; Allah'ın ya da Elçisinin emri olmakla beraber, kesinkes istenmediğini gösteren başka deliller bulunan, ya da Peygamberimizin zaman zaman terkettiği halde, çoğunlukla yaptığı ibadet ve davranışları demektir Kur'ân olmayan anlamında kullanıldığında ise Peygamberimizin sözleri, eylemleri yani fiilleri ve kendisi yapmadığı halde olumlu karşıladığı davranışlar akla gelir Peygamberimizin çoğu zaman yaptıkları ve farz olmadığını bildirdigi halde, ısrarla yapılmasını istedikleri şeyler, kuvvetli, yani "müekkede" sünnet, çoğu zaman terk ettikleri ise, az kuvvetli, yani "gayr-i müekkede" sünnet olur Meselâ, misvakla ağız temizliği, namazları cemaatle kılma, sabah, ögle ve akşam namazlarının sünnetleri kuvvetli sünnetlerdir Ikindi ve yatsı namazlarının sünnetleri ise az kuvvetli sünnetlerdir Sünnetleri yapan, fazlalık sevap kazanır ve Kıyamet gününde Peygamberimizin şefaatına daha büyük ihtimalle kavuşur Özürsüz terkedenler ise günahkâr olmasalar bile, asık bir çehreyle karşılanırlar Sünnetler; gazetelerde çıkan süreli kuponlar yanında yayınlanan, yedek kuponlar gibidirler Birçok faydaları yanında, farz ibadetlerin eksik yanlarını da tamamlamış olurlar Ancak farz borcu olanlar, kıldıkları sünnetleri onların yerine sayamazlar Ilk anlamı ile sünneti inkâr eden ve Allah Resûlü'nün yolundan başka yol tutan ve meselâ, biz filancanın yolundan başka yol tanımıyoruz diyenlerin, Islâm âlimleri,kâfir olacaklarını söylerler
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜNNET DÜĞÜNÜ Çocuğun sünnet edilmesi münasebetiyle yapılan düğün ve eğlenceler
Cahiliye devrinde de var olan sünnet eğlenme için bir vesile sayılmıştır Araplar sünnet yemeğine "azıra" diyorlardı (es-Seâlîbî, Fıkhul-Luşa, 266)
Ashabı kiram sünnette ziyafet verir eğlenirlerdi Abdullah Ibn Abbas, Mekke'de oğlunun sünnetinde oyuncular çağırmış ve kendilerine dört dirhem kadar ücret ödemiştir (Ibn Ebi Şeybe, Nikâh, 66) Fakihî'nin rivayetine göre şarkı söyleyip, oynayanlar el-Garid ve Ibn Süreye idi Ata, bunlardan bize sesli olan Ibn Süreye'nin okuyuşunu beğenmişti (Rekihi, Ahbaru Mekke, II, 23) Eğlenceye iştirak konusunda titiz olan Abdullah b Ömer, sünnet yemeklerine iştirak ederdi (Ibn Ebi Şeybe, Nikâh, 155) Sünnetlerde arap yemekleri ikram edilirdi Urve b ez-Zübeyr sünnet olduğunda annesi hurmayla yapılan bir bulamaç olan "asıde" yemeği yapmıştı (Abdurrezzâk, Musannes IV, 335) Abdürezzak'ın bir rivayetine göre, Hz Ömer hilafetinde ne zaman bir def sesi duysa "evlenme mi var yoksa hitan mı?" diye sorar, bunlar için düzenlenen eğlencelere ses çıkarmazdı
Islâm dünyasında yörelere göre bu kutlamalar çeşitlilik arzetmiştir Mekkede "tahar" adı verilen şenlikler düzenlenirdi Genellikle çocuklar 3-7 yaşlarında sünnet edilir, sünnetin yapılacağı günde güzel elbiseler giydirilir ve at üzerinde dolaştırılır Iki yanında, attan düşmesini engelleyecek ve mendillerle kendini yelpazeleyecek adamlar dolaşır Önde davulcu ve defçiler gider, zenci bir hizmetçi içinde kömürde reçine ve tuz yanan bir mangalı başında taşır Çocuğun arkadaşları alayın ikinci kısmını teşkil eder Ikindi vaktine kadar şehrin sokaklarında dua okuyarak, eğlenerek dolaşan çocuklar, gece de bunu sürdürürler Ertesi gün arka üstü yatırılarak çocuğun dikkatıtatlılarla başka tarafa çekilerek operasyon gerçekleştirilir Evliya Çelebi'ye göre, Mısır'da erkek çocuklar 5-6 yaşlarında sünnet edilirler Genellikle masrafı azaltmak için sünnet gruplar halinde yapılır: Kız gibi giydirilen çocukların, yüzlerinin bir kısmı mendille örtülür Böylece nazardan korunacağına inanılır Atlara bindirilerek, çalgıcılar, yaşlılar yardımcılarıyla peştemal kuşanmış sünnetçi ellerinde kandıller, büyük bir alayla sokaklarda dolaşırlar Üç gün üç gece ziyafet verilir, eğlenilir ve son gün çocuk sünnet edilir (Evliya Çelebi, Seyahatname, Istanbul 1971, XV, 25)
Yakın zamana kadar Cezayır'de sünnet, 7 günlük ile 13 yaş arasında berberler tarafından yapılırdı
Cava'da sünnet Islâm'a giriş merasimi olarak kabul edilir Bu nedenle sünnete "müslüman kılma işi" denilir Sünnet sırasında Kur'ân hatmedilir Çocuk ata mezarlarına ziyarete götürülür Çocuk için özel bir yatak hazırlanır ve buraya çeşitli yiyecekler ve meyveler konur Bunların sembolik anlamları vardır Sünnetten bir gün öncesi çocuk yıkanır, bir alay tertiplenerek, arkadaşlarıyla arabalarla dolaştırılır Süslü bir elbise giymiştir Sünnet günü yaşlı ve çok çocuklu bir kimsenin dizine oturtularak sünnet edilir Bunun ilerdeki evliliğini olumlu yönde etkileyeceğine inanılır
Türkiye'de sünnet merasimleri genellikle yemekli, yapılmaktadır Bazı yörelerde kirvelik büyük bir önem kazanmıştır Sünnet çocuğunun yatağı gelin odası gibi süslenir Başucuna işlemeli bir mahfaza içinde Kur'ân-ı Kerim asılır Etrafına güzel kokular serpilir Ailenin maddî durumuna göre çocuk sırmalı, işlemeli, nazarlıklı başlık ve elbise giyer Külah ve omuzdan koltuk altına uzanan bir kuşak üzerinde Maşaallah yazılır
Davetlilerin sünnet olana hediye getirmesi veya zarf içinde para vermesi âdet olmuştur Hediyeler çocuğun yatağına veya yastığının altına bırakılır
Eski Istanbul'da sünnet düğünlerinin genellikle yapıldığı sonbahar bir eğlence mevsimiydi Yazın sıcağında sünnet yeri geç iyileşir düşünceşiyle düğünler sonbaharda yapılırdı
O dönem düğünlerinin en muhteşemi Osmanlı şehzadeleri için yapılan Sür-ı Humayumlar'dır 1457'de II Mehmed'in oğulları Bayezid ve Mustafa için yapılan sünnet düğünü bir ay kadar sürmüştür Edirne'de bu düğüne bir çok devletin ileri gelenleri ile birlikte komşu hükümdarlar da davet edilmiştir Devletler arası tebrikleşmeler için Kalkaşandî örnekler vermiştir (Subhul-Âşâ, IX, 78) Kanunî'nin oğulları Mustafa, Mehmed ve Selim için tertiplediği sünnet düğünü üç hafta kadar sürmüştür Şehzade düğünlerinin en ihtişamlısı 1582'de III Mustafa'nın Şehzade Mehmet için tertiplemiş olduğu sünnet düğünüdür Bu düğün iki ay kadar sürmüş düğünde olup bitenler devlet bünyeşinin bir hayli zayıflamasına neden olmuştur 1858 yazında I Abdülmecid, dört oğlunu birden sünnet ettirdi Halkın eğlencelere iştirakıni sağlamak için düğün açık havada yapıldı Açık hava sahasına binlerce Türk ve Iran halısı serildi Atlas ve kıymetli kumaşlardan yüzlerce çadır kuruldu Bütün Istanbul'un donandığı bu düğün de şehzadelerle birlikte 10 bin çocuk sünnet ediliyordu Şehzadelerle pek çok çocuğun sünnet edilmesi eski bir âdetti Sünnet düğünleri, çocuklar için şeref, padışah için hayır, halk için eğlence idi Minyatürlere de yansıyan eğlencelerde, cambazlar, ortaoyunları, gölge oyunları, hokkabazlar, tiyatro temsilleri, musikî12 gün 12 gece devam eden Sür-i Humayun, Osmanlı kültürünün bir sergisi mahiyetindeydi Bugün de gelenek olarak yapılan bu sünnet düğünlerin de gösterişe varan büyük israflar ve Islamın reddettiği amel ve davranışlar yapılmaktadır Sünnet olarak icra edilen bu prensip içki alemleri ve gayr-i meşrû israf ve eğlencelerle kirletilmektedir Allah'ın razı olacağı amel-i salihlerle ve helal şekilde yapılması gereken bir gelenektir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜNNETE UYGUN SAÇ NASIL OLMALIDIR? Sünnet Rasulüllah Efendimiz (sav)'in tutunduğu yol, yaptığı, söyledigi ve begendigi olduğuna göre, bu sorunun cevabı için şunları bilmemiz yeterli olur, sanırım: "Onun saçları omuzlarına inerdi (Bazen) kulak yumuşağına kadar inerdi Omuzlarına yaklaşırdı Kulakları ile omuzları arasına ulaşırdı Saçları ne kıvırcıktı ne de düz, ikisi arası dalgalıydı: (Bazen) kulaklarına ulaşmazdı Toplu (gür) saçı vardı Saçı gürdü ama omuzlarını örtecek kadar da değildi Saçını dört belik yaptığı görülmüştü Ehl-i Kitap saçlarını olduğu gibi sarkıtırlar, müşrikler de ikiye ayırırlardı Rasulüllah Efendimiz (sav) emredilmediği konularda ehli kitaba uymayı yeğlerdi Bu yüzden saçını yarmadan sarkıttı, sonra da ikiye ayırdı ve ayırmayı emretti"(Buraya kadar verdiğimiz rivayetlerin hepsi Tabakât-i Ibn Sâd'dan alınmıştır bkI/427 vd; Ibnü'1-Kayyim, sarkitmayı, arkaya doğru, ikiye ayırmayı da, her iki tarafı örgü olacak şekilde, diye tarif eder Zâdü 1- Me'âd, I/175) Saçı başkalarına benzememek için değişik tutmayı emrederdi(Ali el-Müttakî, Kenzü'1-Ummâl, VN/124 (18303) (Taberâni'den)) Kesilen saçın gömülmesini emrederdi (age VN/126 (183I9)Teberâniden) Herşey de Hatta saçını tarama da sağdan başlamayı severdi (Buharî, vudû 31, libas 38; Müslim, taharet 66,68; Ebu Davûd, libas 41; Tirmizî, cuma 75; Nesâi, Taharet 89; Ibn Mâce, taharet 42; Müsned, VI/94) Sık sık saç taramayı yasaklamıştı (Ebu Dâvud, teraccül 1; Tirmizî, libas 22; Nesâî, zinnet 7; müsned, VI/68) Kendisi de zaman zaman (aralıklı) tarardı (Tirmizî, Semaîl 25) Saçın arkasını alıp önünü bırakmayı (Buharî, libas 72; Müslim, libas 72,113; Ebu Davud, teraccül 14; Nesâî, zinet 5; Ibn Mâce, libas 38; Müsned, 4, 39) Ya hepsini kesin veya hepsini bırakın, buyurmuştu (Ali el-Müttaki, age, VI/648 (17216)) Kendisi de başının ya hepsini traş eder veya hepsini bırakırdı Bir kısmını tıraş edip, bir kısmını bıraktığı olmazdı Hac dışında saçının tamamını tıraş ettiğine dair sahih haber yoktur (Ibn Kayyim el-Cevziyye, Zâdü 1-Me'âd, I/175-75) Ahmed b Hanbel başın tamamen tıraş edilmesini son derece mekruh görürdü Ma'mer'in de mekruh gördüğünü söylerdi ve bu konuda Hz Ömer'in sözüne dayanırdı Ömer (ra) bir adama: "Eğer (başını) tıraşlı görürsem senin kafanı kırarım" demişti (Ahmed b Hanbel Kitabu'1-verai 181) Saçını çok yağlardı (iyi bakardı) (Tirmizi, Semâil 23) Bir defasında saçı dağınık birisini görmüştü de "bu adam saçını düzeltecek bir şey bulamaz mı?" diye buyurmuşlardı (Ebu Dâvud, libas H no 4062) Yahudi ve Hiristiyanlara benzememek için saçın boyanmasını emrederdi (Bu konudaki hadisler ve kaynakları için bk Ali Nâsif, et-Tâc, NI/173 vd) Görüldüğü gibi Rasûlüllah Efendimiz müslümanlardan sabit bir saç şekli istememiş ve bu konuda da başkalarına benzememeyi esas almıştır Imdi bir kişi Rasulüllah'a benzemek maksadıyla onun uyguladığı herhangi bir saç biçimini uygularsa bu konudaki sünneti yaşamış ve sevap almış olur Ama uygulamanın ruhunu (illetini) düşünüp şu anda Islâm'ı hatırlatan bir tıraş biçimi benimser, bir başka ifade ile saçı konusunda da gayr-i müslimlere benzemezse (Allah'u a'lem) daha güzelini yapmış olur Çünkü niyyet sağlam olsa dahi başkalarını hatırlatan, ya da Islâm'ı hatırlatmayan bir saç biçimi, olsa olsa günah kazandırmamış olur, şeklen tebliğ sevabından mahrum kılar
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜNNET-İ GAYR-I MÜEKKEDE

Hz Peygamber (sas)'in bazen yapıp bazen de terkettiği ameller Bu gruba giren sünnetleri yerine getirmek sevap kazandırır Terkeden ise ceza, kınama ve azarlamaya müstahak olmaz (Seyyid Şerif el-Cürcânî, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, s 122; İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Kahire 1311, I, 17-18) Yatsı namazı ve ikindi namazlarının ilk sünnetleri sünnet-i gayr-ı müekkede dir Hz Peygamber (sas)'in giyinişi, oturup kalkması, taranması ve ayakkabı giymesi vb hareket ve tavırlarını ifade eden sünnet-i zevaidlerde bu gruba girer (İbn Âbidin, Reddül-Muhtâr, Kahire 1272-1324, I, 321)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜNNET-İ MÜEKKEDE

Hz Peygamber (sas)'in devamlı olarak işleyip nadiren terkettiği; farz ve vacib olmayan amelleri Buna Sünnet-i hüdâ adı da verilir (Seyyid Şerif el-Cürcânî, et-Ta'rifât, Beyrut 1403/1983, s 122; Damad, Mecme'ul-enhur, İstanbul 1328, I, 12; İbn Abidin, Reddü'l Muhtar Kahire 1272-1324, I, 70) Fukahâ'dan bazıları ise sünnet-i müekkede'yi Hz Peygamber (sas)'in terketmeksizin yaptığı ameller olarak anlamışlardır (İbn Nüceym, el-Bahru'r-Raik, Kahire 1311, I, 17-18) Sünnet-i müekkedeleri yerine getirme dini hayatı kemale erdirmeyi ifade eder (Seyyid Şerif el-Cürcânî, age, s 122) Zira bu tür sünnetler farz ibadetlerde yapılması ihtimal dahilinde olan kusurları telâfi için meşru kılınmışlardır (İbn Âbidîn, age, I,191) Bu sebeple sünneti müekkedeleri terketmek dinle alay kabul edilmiştir Hz Peygamber (sas) "sünnetimi terkeden şefaatime nail olamaz" buyurmuştur Buna göre sünnet-i müekkedeleri terketmek harama yakındır ve Hz Peygamberin şefaatinden mahrum kalma neticesini doğurur Ancak buradaki terkten maksat özürsüz olarak sünnet olan fiili işlememekte ısrar etmektir Mesela bir kimsenin abdest azalarını bir defa yıkamakla yetinip bunu âdet haline getirmesi böyledir ve bunu yapan günahkar olur (İbn Abidin, age, I, 70-71) Sünnet-i müekkedeleri yerine getiren kişi ise sevap kazanır (Cürcânî, age, s 122) Meselâ sabah namazının farzından önce iki rekat, öğle namazının farzından önce dört rekat, sonra iki rekat, akşam namazının farzından sonraki iki rekat ile yatsı namazının farzından sonra kılınan iki rekatlık namazlar sünnet-i müekkede'ye örnektir (el-Mevsılî, el-İhtiyâr, İstanbul 1987, 465; Alaüddin el-Haskefî, ed-Dürrül-Müntekâ (Mecma'ul-enhur kenarında) I,130) Bu konuda Hz Peygamber (sas) günde belirtilen bu on iki rekat sünneti kılmaya devam eden kişiye Allah Teala'nın cennette bir köşk bina edeceğini haber vermektedir (Tirmizî, Salât, 189; Nesâî, Kıyâmül-leyl, 66; İbn Mâce, İkâmet, 100) Ayrıca cemaatle namaz kılmakta sünnet-i müekkededir Özürsüz olarak cemaati terketmeyi Hz Peygamber'in hoş karşılamadığı nakledilmiştir (el-Mevsılî, age, I, 57; Damad age, I,107) Bunlardan başka Necaset olduğu zannedilen ellerin yıkanması (İbn Abidin, age, I, 75) Abdest alırken misvak kullanmak (age, I, 77); yine abdest alırken ağız ve burnu iyice yıkamak (age, I, 79); Parmakları hilallemek (age, I, 80); Abdest alırken, abdest azalarını üç defa yıkamak (age, I, 80); Ezanı yüksekçe bir yerde okumak (age, I, 257) sünnet-i müekkede'nin örneklerindendir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜNNI BIR HANIM ALEVI BIR KİMSE ILE EVLENEBILIR MI? Müslüman bir hanım ancak müslüman bir kimse ile evlenebileceğinden önce müslümanı tanıtmamız lazımdır Müslüman, İslam dininin bütün hükümlerini kabul edip hiç birisini reddetmeyen kimsedir Yani namaz, oruç, zekat, hacc, abdest, gusül ve benzeri emirleriyle; katl, zina, içki, faiz ve benzeri nehiyleri kabul edip onlara inanan kimsedir Ama zikredilen şeylerin tümünü veya bir kısmını kabul etmeyen kimse müslüman sayılmadığı gibi onunla evlenmek de caiz değildir Evlenme vaki olduğu takdirde evlilik hayatı gayr-i meşrudur Bunun adı ister sünni olsun, ister alevi olsun Demek ki evlenmenin ölçüsü İslam'dır Maalesef bugün yurt içinde veya dışında birçok müslüman hanım, durumu sormadan ve İslam'ın hükmünü öğrenmeden müslüman olmayan kimse ile evlenir ve kendini kıyamete kadar Allah'ın lanetine müstahak eder
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜPER EMEKLILIK UYGULAMASINA IŞTIRAK ETMEK CAİZ MİDİR? "Süper Emeklilik" adıyla bilinen olayı, bir yönüyle normal emeklilik gibi mütalaa ediyor ve onun için söyleyebileceğimizi bunun için de söylüyoruz:
Emeklilik sistemi, insana Allah'ın en değerli yaratığı olarak değil, üretimine göre değer veren materyalist sistemlerin oluşturduğu "risk" ortamı için bir ihtiyaçtır Bütün vatandaşları devlet (toplum) garantisinde olan Islâm Toplumu için bir ihtiyaç değildir ve İslam'ın uygulandığı dönemlerde uygulanmamıştır Başta Rasûlüllah efendimiz (sav) olmak üzere bütün Raşit Halifeleri, görevi hep altmış yaşın üzerinde ve ölümle bırakmışlardır Çünkü Islâm, gücü olanın çalışmayı bırakmasını ve devlete ve fertlere yük olmasını yasaklamış ve "Bir işten boşalınca hemen diğeri için dikilmeyi" (94/7) emretmiştir "Kişinin Rabbine kavuşuncaya dek geçimi için çalışıp didinmek üzere yaratıldığını" (84/6), "Insanı Allah'ın bir zorluk ve sıkıntı içerisinde yarattığı" bildirmiştir(90/4) O halde:1 Kişi önce kendine yeterli olmak için çalışacaktır 2 Buna gücü yetmezse menkul-gayr-i menkul, öz sermayesini kullanacaktır 3 Bu da yoksa yükümlü olan kişiler ona bakacak ve nafaka verecektir 4 Bunların hiçbiri yoksa devlet kendisine zekâtın uygun bir fonundan ödenek verir ve asgari ihtiyaçlarını karşılar Bugünkü emeklilik sistemi insânî ve âdil değildir, bu bakımdan Islâmî de değildir Çünkü: a Sadece iş bulma nimetine kavuşup prim yatıranların sosyal güvenliği vardır Kendi suçları olmadan iş bulamayanları devlet bu her iki nimetten de mahrum etmektedir b Gayrı ahlâkîdir Bu yüzden kendi hesabına çalışıp ekonomiye katkıda bulunanlar sosyal güvenliğe sahip değilken, meselâ ruhsatlı fahişeler bile sosyal güvenliğe sahiptirler c Bazan kırkbeş yaşında, en güçlü ve verimli çağında birisi emekli olabilip, yatarak maaş alabilmekte ve elli-ellibeş yaşındaki çalışan bir zayıftan kesilen primler ona aktarılmaktadır d Milyarları olan birisi bile belli primi yatırdığı için emekli sandığından maaş alabilmekte ve şer'an fakir sayılan ve asgari ücretle çalışan ve belki de kira da vererek beş-on nüfusu bakmak durumundaki birisinden kesilen primler ona aktarılabilmektedir Halbuki, sosyal güvenlik ödenekleri (ivazları), olandan olmayana doğru transfer anlamı taşır da diyebilmektedirler Bu mahzurları çogaltmak mümkündür Bu durumda zorunlu sigortalı olanlar kendi iradeleri dışında kendilerinden kesilen primleri değer olarak alma hakkına sahiptirler Aldıkları emekli maaşından, verdikleri değer kadar aldıktan sonra bakarlar; muhtaç iseler ve bakacak kimseleri yok ise almaya devam ederler Değillerse maaşlarını alır ve topluma hizmeti esas alan Islâmî faaliyetlere, yani topluma harcarlar Bu işin en ihtiyatli ve takvaya uygun olan yolu budur
Süper Emekliliğe gelince onda, bu mahzurlar aynıyla bâkî kalmak üzere ilave mahzurlar da vardır l Tamamen isteğe bağlıdır 2 Yüksek meblağlarda primi gerektirdiğinden, sadece ihtiyacından fazla parası olanlar için mümkündür 3 Bu ihtiyaçsız kimseler prim olarak yatırdıkları meblağları bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde tamamen almakta, ondan sonra ihtiyaçlı kimselerden kesilen primlerden onlara maaş verilmektedir 4 Herkese tesmil edilmeyip geçici bir süre için uygulanmakta, seçme gerekçesiz yapılmaktadır, yapılmıştır 5 Konunun işleyişine iyice bakıldığında ortada yüksek faizli bir istikraz (iç borçlanma) olduğu açıkca görülür Çünkü devlet bu yüksek ve birikmiş sayılan primleri şu anda paraya ihtiyacı olduğu için almakta ve sonra fazlasıyla ödemektedir Bütün bu ve benzeri mütalâalardan ötürü "Süper Emeklilik" ve "Isteğe Bağlı Emeklilik" uygulamalarının meşru olmadığı kanaatindeyiz
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SÜRME ÇEKMEK
Eski çağlara kadar giden bir süslenme vasıtasıdır Arap kadınları "mikhale" denilen şişeler içerisinde korunan sürme maddesini kendi çocuklarının gözlerine çekerlerdi Kirpiklerin iç kısmına çekilen sürmenin göze şifa verdiği ve kirpikleri güçlendirdiğine dair rivayetler vardır Hz Peygamber (sas) yatmadan önce "ismid" Artimnan adı verilen sürmeyi tavsiye etmiştir (Tirmizi, Libâs)
Isnadı zayıf bir hadise göre kendisi de yatmadan önce gözlerini üçer defa sürmelerdi (Bağavî, Şerhu's-Sünne, XII, 117-119)
Dul kalan arap kadınları yas tuttukları zaman süslenmeyi bırakırlar, tekrar evlenmek istediklerini göstermek için ise süslenirlerdi Sürme çekmek de evlenmeye hazır duruma gelmenin bir göstergesiydi Müslim'in rivayet ettiği bir hadis de Ümmü Atıyye şöyle demektedir: "Biz ölüye üç günden fazla yas tutmaktan nehyolunuyorduk, yalnız koca için dört ay on gün müstesna idi: O esnada sürme çekinmez; koku sürünmez ve boyalı elbise giymezdiler" (Müslim, Talak, 66, 67) Dârimî, bir hadise göre oruçlu olanların gündüz değil gece sürme çekmesi istenmişse de (Dârîmî, Savm, 28) devamında bizzat kendisi bunda bir beis görmediğini ifade etmiştir
Ihramlı iken ise sürme yerine "sabır" denilen acı bir ilacın kullanılmasını Eban b Osman tavsiye etmekle beraber (Müslim, Hac, 90; Ahmed b Hanbel, I, 60, 65) kokusuz olan sürmenin çekilmesinde ulemâ bir sakınca görmemiştir (Müslim, A Davudoğlu Ter Şerhi, VI, 369)
__________________
 
Üst Alt